Ahmet Ufuk Erkan

Ahmet Ufuk Erkan

SÖZLÜ YAZI

Hiç konu sıkıntısı çekmedim sayılır. Fakat buna rağmen, sayfalarca da yazmadım. Bu kadar okunacak şey varken, sanki sadra şifaymış gibi oturup yazmak… Tabii yazmamı geciktiren bir diğer önemli konu da müzmin tembelliğim. Kafamın içinde birbirini kovalayan kelimeleri, üşengeçlik de engelledi biraz, kâğıda dökmemi…

 

                        Ve söyleyeceğimi, öyle pat diye cümleleştirmek de büyük bir handikap… Yani, bir konuyu anlattığımda, eveleye geveleye, aynı konu çerçevesinde yıllarca yazamam. Bir sebep de kendimi asla, yazacak kadar birikimli görmedim, göremedim. Hülasa işte, tüm bu saydıklarım yüzünden, yazma işine pek asılmadım. Hala bile, bir itici kuvvet olarak, şu gazete köşesi olmasa, bir yıldır yazdıklarım, hayatta olmayacaklardı.

 

                        Bir kültablasını/kül tablasını anlatabilirim. Lafın bir yerinde, bir bakmışsınız, yabancısı olduğunuz bir şehrin sokaklarını da sokmuşum yazıya. Yazı’nın böyle bir gücü var. Üstten virgülle bilerek ayırdım; ayırdım ki edebiyat anlamında da kullanılan yazın kelimesiyle karışmasın. Ya da diyelim o kültablası, hani anlattığımız kültablası, camdan yapılmış olsun. Yazı bizi, onun, o camın ilk haline bile götürebilir; kum tanesi olduğu hale… Ya da diyelim, bir ağaç oyulmuş da öyle yapılmış bizim küllüğümüz. O zaman da o ağacın fide olduğu döneme, büyümesine, kesilmesine, karşımıza şekilden şekle girerek gelmesine gideriz yazıda. Yazı bizi, bir yerden bir yere götürür. Mekânlar aşar, zamanlar aşarsınız. Adeta, bir keramete, mucizeye ortak/şahit olursunuz…

 

                        Hatta o kültablasını, sizinle eski sevgilinizin çay içtiği masaya koyarım. Sigaranızın dumanının ardından, duman gözlü yariniz bakar gibi olur size… Bir kültablasına ağlatabilirim sizi; ağlatabilirim derken, yazı yani, o size sunduğum yazı, o işte, ağlatabilir sizi. Belki de öğrencilik günlerinize döndürür sizi yazı. Ders çalışıyor ve tepeleme dolu bir küllükle süslüdür masanız. Sizi, yıllar öncesine götürebiliriz biz; biz, yani yazı ve onu yazan… Öğrencilik yıllarınızın acı-tatlı anıları, bugününüze boca olur adeta; üzerinize geçmiş bulaşır…

 

                        Sözdeki gücün, kâğıtla birleşerek kalıcı hâle gelmesi biraz da yazı… Söz uçar, yazıysa, ancak silerseniz kaybolur. İnsanları etkileyen yazılara/kitaplara bakın bir. Hâlâ tüm muhteşemlikleriyle etkiliyorlar insanları, peşlerinden koşturuyorlar…

 

                        Bugün, kâğıdın başına çöküp, bunları çiziktirmeseydim, bu yazı yoktu. Yani hep kafamda olacaktı ve fakat siz bilemeyecektiniz. Buna da yazı’nın gizemli/sırlı gücü diyelim. Size hissettirmeden, kafamda evirip çevirecektim onu, bu yazıyı yani… Bilinmezliğiyle kafamda, tüm bilinirliğiyle karşınızda. Sihir gibi işte… Bir yokmuş gibi görünmeyenin, bir varmış olup görünmesi…

 

                          Söz… Size bir gün bir kültablasını anlatacağım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Ufuk Erkan Arşivi
SON YAZILAR