KADININ GÜCÜ

Sami Kesmen

Kadın, annedir, eştir, abladır. Evin merkezindedir. Hanenin beynidir. Mahallenin çekirdeğidir. Toplumun ana damarıdır. Kadın erkek gibi olmaya çalıştığında gücünü kaybeder.  Onun en güçlü damarı duygusudur.  O, duygusuyla kadındır. Onunla düşünür, onunla anlar, onunla okur, onula yazar. İnsanlığı doğurup, yetiştiren kadındır. Her erkeğin yanında bir kadın vardır. Peygamberler eşleriyle birlikte tebliği yapmışlardır. Fiziki açıdan doğurgan fıtratta yaratılan kadın, doğurduğunu yetiştirmek için de tüm meziyetlerle donatılmıştır. En büyük güç insanı yetiştiren ve toplumu şekillendiren güçtür. Bu görev de yaratılış fıtratı olarak kadının düzlemindedir. Kadın, annelik ve ev hanımlığını aşağılamaya başladığında, fıtratıyla savaşa girmiş olur. Hele! Erkeksi bir hayatın kodlarını takip etmeye başladığında, artık gücünü de kaybetmeye, her hangi birisi olmaya talip olur.

Kadın; şefkatiyle, güveniyle, yeteneğiyle, nezaketiyle, zerafetiyle güçlüdür. Kadın; beşeri ilişkileri üstün olarak doğar. Halkla ilişkiler kurmasında erkeklere göre başarılıdır. Ailenin disiplinini evin hanımı sağlar. Eşini ve çocuklarını anne derler toplar. Böyle ailelerde huzur ve mutluluk eksik olmaz. Kaynağı, kadının gücüdür. Kadın; bireysel olduğu zaman değil aile olduğu zaman güçlüdür. Fıtratına uygun hayatın içinde merkez oluşturur. Eşiyle ve çocuklarıyla toplumsal hayata katkı sağlar. Erkeklerin yaptığını yaparak güçlü olduğunu ispatlama yarışına giren kadınlar gücünü fark edemezler. Özgür olmak ve para kazanmak için çaba içine giren kadınlar, taşıyabilecekleri yüke biraz daha ilave yapmış olurlar. Böyle olunca da yaratılışta en güçlü damarları olan duygularının zayıflamasına neden olurlar.

Ailenin merkezi konumunda olan kadın bireyselleştiğinde, topluma gerektiği kadar fayda sağlayamaz. Tahsil yaparken ve evlenirken, kulaklarına, “Okuyun, kocalarınıza muhtaç olmayın, evlilik yürümez ise ayaklarınızın üzerine durursunuz” telkinleriyle okuyan kızlarımız, evliliğin gerçek yüzünü görmekten uzak kalırlar. Aile, kadının etrafında şekillenir. Ticari ortaklık gibi başlayan evlilik, menfaat çekişmeleriyle sona erer.  Kadın merkezli ve muhabbetle başlayan evlilik meveddete, o da rahmete dönüşür. Varlıklarını ve fiziki yapılarını ön palana çıkararak evlilik yapanların kısa zamanda ayrıldıklarını ama huzurlu bir yaşam için tekrar evlilik arayışına girdiklerine şahit oluyoruz. Kadın erkekle güç mücadelesine girmediği müddetçe gerçekten çok güçlüdür. İstediği gibi eşini ve işini idare eder. Bu, ona Yaratanı tarafından, kadın fıtratı üzerinden ihsan ettiği bir lütuftur. Fiziki olarak güçlü olan erkek her zaman kadının duygusu, sevgisi, zekası karşısında güçsüzdür. Kadının gücü gizli, erkeğin gücü aşikârdır. İkisi birbirini tamamlayan ikizler gibidir. Erkek ne kadar güçlü olursa olsun, kadına karşı zayıftır. Kadının  görünmeyen gizli gücü karşısında, erkeğin görünen fiziki gücü eğilmeye mahkumdur.

Mevlana; kadın-erkek gücünü, su ve ateş gücü mukayesesiyle anlatmış, hükmetme hususunda erkeğin kadının esiri olduğunu söylemiştir. “Görünüşte su, ateşten üstündür… Fakat ikisinin arasına bir tencere (sevgi) girdi mi ateş o suyu kaynatır, buharlaştırır, yok eder. Görünüşte su nasıl ateşten üstünse sen de kadından üstün gibi görünüyorsun; fakat hakikatte ona mağlupsun, onu istemektesin, onsuz yapamıyorsun.”

Kadın duygusuyla, zekasıyla, şefkatiyle, nezaketiyle, işçiliği ile anneliği ile güçlüdür. Bu gizli güç onu ailenin de toplumun da merkezine oturtmaktadır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.