“Samsun’un sağlık kenti olması mümkün değil”

Samsun Tabip Odası Başkanı Cem Şahan, Samsun"un sağlığını, yeni yasaları, “sağlık kenti” sloganlarını, özelleştirme süreçlerini ve merak edilen bir çok konuyu gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Miraç Öztürk ile paylaştı.

Miraç ÖZTÜRK: Hocam, şuradan başlayalım istiyorsanız. Hani diyorlar ya, Samsun sağlık kenti olacak, sağlık turizminin merkezi olacak diye… Biz net bir soru soralım, Samsun gerçekten bir sağlık kenti olabilir mi? Koşulları bu şablona uygun mudur?

Cem ŞAHAN:
Önce sağlık kentinin tanımını yapmak gerekiyor. Sağlık kenti tanımını, 1970'lerde, Amerika'da sağlık turizmi bağlamında ele alınan kapitalist sistemin, yani bu iktisat modelinin, sağlığın pazarlanmasına dayanan bir kanunu. Sağlık kenti demeyeyim de sağlığın yalnızca bir parametresi olan tedavi edilecek hizmetlerin ön planda tutulduğu ve buna bağlı yatırımlar, hastane yatırımlarının yapıldığı, hastane yatırımlarına bağlı olarak da bir turizm; sağlık turizmi dediğimiz konseptin ön plan da tutulmaya çalıştığı bir çalışma. Yani, paket programlar halinde Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden Türkiye için ve Samsun için planlarsak, insanların sağlık hizmetlerini, hizmet olarak satın almasına yarayan yerlere sağlık kenti denir.

BİZ SAĞLIĞI SATAN BİR KENT OLACAĞIZ

Sağlık kenti klasik olarak Amerika'da gelişmiş bir tanım, sağlık kenti ve tanımı ile ilgili bize en önemli bilimsel yol gösteren, Florida'dır. Florida'da, bizim Bakan'ımız da gitti, hastanelerde, oradaki bir takım kentlerde, sağlık kenti projeleri oluşturdu. Sağlık kenti, tanımı gereği Samsun'un sağlığını yükselten bir kavram değildir. Biz sağlık kenti olacağız derken biz sağlığı satan bir kent olacağız. Anlamındadır.

ÖZTÜRK: Sağlık kenti olunca, Samsun'da yaşayan her birey sağlıklı olacak yada bu imkanlardan yararlanacak diye bir şey yok diyorsunuz yani…

ŞAHAN: Evet, dünyada yapılmış iki çalışma var bu sağlık kenti kapsamında. Şehrin bulunduğu ilde, o sağlık kenti denilen illerde, insanların sağlıklı olma durumları da çevre illere göre düşük.

MARKADAN GERİYE İŞSİZLİK KALDI

Tüm her şeyin satılığa çıktığı ortamda, sağlığın da satılığa çıkma kavramıdır sağlık kenti kavramı. Bu şehir bu tür iktisadi kavramlara alışıktır biliyorsunuz 'marka şehri Samsun' dan geriye ne kaldı? İşsizlik ve yoksulluk kaldı. Sağlık kenti, Samsun denilen olayın kamu yönetiminin, birkaç özel sermaye sahibinin ve uluslararası hastane sahiplerinin bir projesi olarak görüyorum. Samsun halkının sağlığına Samsun halkına hiçbir şey getirmez. Öyle sağlık kenti olmak da, o kadar kolay işler değildir.

SAMSUN'UN SAĞLIK
KENTİ OLMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR


3–5 tane hastane ile bu işler olacak işler değildir. Sonuçta, sağlık kenti kavramı Samsun kamu yönetiminin bir proje olarak sunduğu, altında Samsun gerçeklerini barındırmayan bir projedir. Samsun'un, kendi anlamlarında bir sağlık kenti olması, iktisadi açıdan mümkün değildir. Biz, Samsun sağlık kenti değil sağlıklı insanlar kenti olsun diyoruz.

ÖZTÜRK: Peki hocam, bu bahsi geçen süreçte, Samsun'da sadece benim hatırladığım bir Naci Şen özel diyebileceğimiz. Sonra bu söylemlerin peşine mantar gibi hastane türedi. Sayıları arttıkça arttı. Fizik tedaviden, özel diş hastanelerine her alanda özel hastaneler kuruldu. Birincisi, bununla paralel gitmesinin nedeni, anlattığınız ticaretleşme süreci mi?

ŞAHAN: Şimdi, özel hastane konseptine Samsun Tabip Odası'nın bakışı şöyle. Biz kamusal sağlık hizmeti diyoruz her zaman. 1954'ten beri Türk Tabileri Birliği kamusal sağlık hizmeti diyor. Kamusal sağlık hizmeti, kamunun yeterli olmadığı alanlarda özelin devreye girmesi süreci tabii ki mümkündür. Özel hastane süreci Samsun'da gelişirken, artık kamudaki hekim ve sağlık çalışanlarının hakları rest tüzükte olduğu için, bir takım özel hastaneler, hekimlerin emek ve dayanışması ile yeni bir çalışma alanı olarak kurulmuştur. Bugün geldiğimiz noktada dünya örneklerini ele aldığımız zaman bu küçük işletmeler, küçük hastaneler, küçük sağlık hizmetleri bir süre sonra uluslararası sağlık sermayelerinin veya en kötüsü yatırım fonlarının eline geçecektir. Sağlığın rakipsiz rekabetsiz bir sürecine de, Türkiye bu en son yasa tasarısı ile girecektir. Şunu söylemek istiyorum, eğer özel hastanelerde kamucu bir sağlık hizmeti dediğimiz yani insanların ücretsiz, eşit bir sağlık hizmeti alabilecekleri bir mekân olarak düşünülürse, şu an öyle düşünülmediği görünüyor. Bu süreç desteklenebilir ama belli ki bu yine ulusal bir süreç değil ve uluslararası sermayenin yarattığı bir sürece doğru gidiyor.


ÖZTÜRK: Peki, bu özel hastanelerin sermaye sahiplerinin iktidar temsilcileri yada onlara yakın isimler olması tesadüf mü?

ŞAHAN: Şöyle demek lazım, hani bir kere özel hastane kavramı ile özel hastanede çalışan, sağlık personeli, hekim emeğini karıştırmamak lazım. Biz özel, kamu bütün süreçlerde hekim ve sağlık çalışanının emeğini savunuyoruz. Şimdi söylemek istediğim nokta şu, sağlığın temel algılanması ile ilgili bir şey. Siz sağlığı eğer, alınıp satılabilen bir meta olarak algılıyorsanız, sadece sağlık sektöründe değil bütün sektörlerde olduğu gibi, bunu kirli tarafına daha çok rastlayabilirsiniz.

MEHMET AYDIN'DAN 44 HEKİM AYRILDI

Samsun için şöyle bir gerçek var, bugün Samsun'da büyük ameliyatların yüzde kırkını ve orta ameliyatların yüzde otuzunu özel hastaneler yapıyor. Sonuçta bunlar, hekim emeği ve sağlık çalışanı emeği üzerinden bir emek üretiyorlar. Buraya kadar her şey çok ahlaklı ve normal, ama bundan sonraki sermaye süreci ile ilgili bir takım etik olmayan olaylar yaşanıyorsa, bu tabii ki kabul edilemez bir süreçtir. Samsun için, bugün gelindiği noktada, kamudan özel hastaneye etkenlerini tamamen baktığımız zaman birçok reklâm, birçok süreç var, kamu hastanelerindeki hekimlere yapılan baskılar var, Mehmet Aydın Devlet Hastanesi süreci var, Mehmet Aydın Devlet Hastanesi'nden Mart ayından beri 44 tane hekim ayrıldı. Şimdi bu, 44 tane değerli hekimin çoğu 25 yılın üstündeki hekimlerdi. Şimdi ne oldu bu hekimler, yüzde 52'sinin hizmetini üretiyordu Samsun'daki hastane hizmetlerinin. Bütün il ve ilçelerine dahil 2007 yılında yüzde 52'sini Mehmet Aydın Devlet hastanesi üretiyordu.

ÜRETİLEN EMEĞE HER ZAMAN SAYGIMIZ VAR

Bu hekimler üretiyordu ve çoğu tecrübeli hekimlerdi. Bu hekimler ne oldu, baskılar nedeni ile ayrılmak zorunda kaldılar. Ayrılınca ne yaptılar, tabi ki hayatlarını devam ettirmek için özel kurumlara geçtiler. O zaman özel kurumlara da hastalarını taşıdılar. Böyle hep özelin iş üretmesi ile ilgili bir sorun yok. Tabii ki, bazen göz önüne gelebilir bazı şeyler ama ben şunu söylemek istiyorum üretilen emeğe ve işe saygımız var. Şu an gelinen noktada özel hastanelerin, özel sağlık birimleri bu şehirdeki sağlık hizmetinin yüzde otuz civarını üretiyor, üniversite de dahil.

SAĞLIK BİR HAK OLMAKTAN ÇIKIYOR

Şöyle bir bakalım bugün Halkevlerinin bir paneli olacak, kamu hastanesi birlik yasa tasarısını anlatacağız. Temel şey, sağlığın alınıp satılabilir mi, sağlığın bir hak olduğu mu mücadelesi... Sağlığı bir hak olarak görürseniz, kamusal anlamda hani yetmediğiniz yerde özele yatarsınız. Ama kamu karşılar, hastanın cebinden bir şey çıkmaz. Şimdi, öyle bir süreçtir ki hak olarak algılarsınız ama net olarak algılarsanız bugün genel nokta anlatacağım şey şu. Ünlü bir rapor var JWJ raporu var. Bu rapor 2009–2010–2011 yılındaki danışmanlık kurulunun raporu. JWJ Türkiye'deki özel sağlık sektöründeki birleşmelere yönelik bir rapor hazırlamışlar. Şimdi mesela geçen yılki birleşmelere, geçen yıl 13 tane birleşme oldu. Mesela, Medical Park, yüzde 40'ı Carly diye bir gruba satıldı. O grup Amerika'da finans grubu, yatırım gurubu şimdi Carly denilen grubun finans yapan yatırım yapan süreç, işte reel olmayan bir sektörde süreç. Amerika'da krizden etkilenip uluslararası alana yayılmaya çalışan bir süreç. Demek ki bu kavramları konuştuğumuzda, sağlığın günümüzde hak değil, bir meta haline getirildiğini anlıyoruz. Sağlık sektörü konusunda, ticari firmalar danışmanlı firmalar raporlar hazırlıyor 5–10 kişinin kurduğu yâda 4–5 hekimin kurduğu küçük bir poliklinik ya da hastane kavramları değildir. Sonuçta nasıl tekelleşme oluyorsa uluslar arası firmanın o sürece doğru Türkiye sağlık sektörü gidiyor.


ÖZTÜRK: Son birkaç yılda sağlık ile ilgili çok sayıda yasa çıktı. Bunlarda bahsedebilir miyiz?

ŞAHAN: Şimdi tam gün yasa tasarısı ile başlayalım isterseniz. 1975 yılından beri Türk Tabipler Birliği tam günü savunur. Şimdi biliyorsunuz, bu hükümetin söyle bir özelliği var. Halka yakın olanını söyleyip, halkın destekleyeceği ve sol düşüncenin destekleyeceği şeklini anlatır ama işin özünden bahsetmez.
Şimdi tam gün yasa tasarısını, biz esasından çok iyi anlattığımızı sanıyoruz ama bunlar bizden çok çok iyi anlatabiliyorlar.

SAĞLIKTA KASKO OLMAZ

Tam gün yasası hekimlerin tam gün çalışması kavramı değil. Tam gün yasası hekimlerin ve sağlık çalışanlarının kendi açılarından bir hak kaybına uğradıkları süreçtir. Normalde kamu hastanelerinde hekimler günde 8 saat çalışıyorlar. Ülkede 110 bin hekim var, 110 bin hekimin yüzde 7'sinin muayene hanesi var. Samsun'da, 2 bin hekim var ve bunlardan 95 hekimin muayenehanesi bulunmakta il ve ilçelerde. Muayenehane kapatılması süreci ise tahmini yasa tasarısı, zaten muayenehaneler abartıldığı gibi yüksek bir muayenehane sayısı yok. Tam gün yasa tasarısının içindeki noktalardan biri, mesleki sorumluluk sigortası konuldu. Mesleki sorumluluk sigortası denilen işlem, Türk Tabipler Birliğinin yıllardır savunduğu bir kavram. Nedir, bir hastaya bilinciniz veya bilinciniz dışı bir hasar verdiyseniz, mağdur ettiyseniz bunun bir sigorta karşılığında karşılanmasıdır Mesleki Sorumluluk Sigortası. Mesleki Sorumluluk Sigortası'nda Sağlık Bakanlığı şimdiye kadar kendi hastanelerinde olduğu bu sorunları karşılıyordu zaten. 470 milyon lira yıllık harcamaları vardı. Sağlık Bakanlığı, bundan kurtulmak için ne yaptı? Bu tam gün yasasına Mesleki Sağlık Sigortası koydu. Mesleki Sağlık Sigortası'nda biz 4–5 yıl çalıştık, 4–5 yıllık çalışmamız şu. Temel olarak bir havuzda biriksin para hekimlerde belli bir ücret alsın ve bu kamunun elinde olsun. Herhangi biri bir zarar gördüğü zaman, buna hukuksal bir süreç yapılanmasın. Bir bilirkişi heyeti olsun ve bu heyet tarafından Sağlık Bakanlığı tarafından bu para ödensin. Herhangi geleceğinizi etkileyecek bir olayı ile karşılaşırsanız, bir kuruma danışın, bu kurum tarafsız bir kurum olsun ve kurum bunu değerlendirsin. Maddi bir karşılığı neyse ödensin. Kamucu bir sorumluluk sigortası fonu oluşturulmasını önerdik ama onlar ne yaptılar, son noktaya kadar “tamam tamam” dendi Sağlık Bakanlığı tarafından. Onlar, sorumluluk sigortasına bir özel sigorta sistemi için yeni bir alan arıyorlardı o yeni alan sağlık alanı oldu. Siz seçebilirsiniz ki yarısını devlet, diğer yarısını hekim verecek, hekim sigortalar kendini ve bir şey olduğu zaman, hasar kasko mantığı ile karşılanır. Ben kaskodan memnunum dersiniz. Sağlıkta kasko sistemi işlemez. Çünkü abartılmış hukuk davaları olur. Bu bilinen bir şeydir. Sağlık kentlerinden, Amerika'da ve Florida'da 198 tane beyin cerrahı vardır. 198 tanesinden 6 tanesinden beyin ameliyatı yapar. Hekimler çekinik tıp dediğimiz genelde halkın sağlığını bozan, genelde kendi çalışma alanlarında, çok sınırlı bir alanda çalışırlar. Diğer alana bakmazlar. Çekinik tıp olur hekimler hastaya müdahale etmeden. Hekimlik mesleği bir inisiyatif alma mesleğidir.

ÖZTÜRK: Yani, yolda bir kaza gördüğünde bile müdahale edemeyecek pozisyona mı gelir?

ŞAHAN: O pozisyon değil ama şunu demek istiyorum. Çekinik tıp, üzerine bir sürü kitaplar vardır kalın kalın. Çekinik tıp şu demek; siyasal ve hukuki bir takım baskılar nedeni ile hekimin kendi görevini minimum yapmasıdır. Çekinik tıp uygulamaları da bu gün Dünya Sağlık Örgütü'nün de üzerinde en çok durduğu noktalardan biridir. En büyük suçlu da, Amerika gibi büyük ülkelerde Meslek Sorumluluk Sigortalarına bağlı, kışkırtmadır. Yani hekim çekinir, inisiyatifini hasta lehine çok sınırlı kullanır. Daha çok mekanik gözle bakar. Hekimlik felsefesinin temel felsefesine aykırıdır bu iş. Bizim çok gündeme getirmediğimiz 800 milyon TL'lik yılda özel sigortacılara pazar oluşturan, Mesleki Sorumluluk Sigortasıydı. Şimdi, tam gün yasa tasarısında yine 1978'de tam güne geçilirken tüm sağlık çalışanlarına tam gün tazminatı verilmişti. Tüm sağlık çalışanlarına verilen tazminatı, bu yedinci versiyonu yasalaştı.

TAM GÜN SİYASİ ŞOV OLARAK KULLANILDI

Tam gün yasasında Bakan bunu çok kullandı ama Bakan bunu doğru söylemedi. Yanlış olmasın, Bakan'ımızın söylediği şeyler gerçeğe uygun değildi diyelim. Şimdi, emekliliğe yansıyan bir iyileştirme dedi. Türkiye'de ilk defa, emeklilik priminin yüzde 9'unu kişi kendi öder geri kalanını kurum öderdi, yüzde 20 emekli prim yapardı. Şimdi, döner sermaye üzerinden verilen paranın yüzde 20'sini keserek bir emeklilik artışı diyerek düşündürüldü. Bu sistem devam ederse eğer, bir yıl sonra emekli olacaklar için 17 TL etki ediyor. Sayın Bakan'ımızın söylediği bir buçuk liralık laflar falan, bugün lise öğrencileri için geçerli. 30 yıl Sosyal Güvenlik Kurumu, devam ederse eğer emekliye yansıyan bir iyileştirme olacağı döner sermaye alabilirsiniz. Maaşlar arttı mı tam günde? Maaşlar artmadı kesinlikle. Tam günden sonra maaşımız 50 lira oranında azaldı. Bu bir politik şov olarak sunuldu herhangi bir maaş artışı yok. Sonuç olarak Sağlık Bakanı hekime ve sağlık çalışanına, sağlık çalışanına kesinlikle bir şey yok.

HEKİMLER HÜKÜMETE GÜVENMİYOR

Hekimin gözüne baka baka hekimin maaşını arttırdık 14 Milyon rakamları telaffuz edildi ama hekimlere de, halka da gerçek dışı ifadelerde bulunulmuştur. Bu bağlamda, tam gün yasası hekimlerin tam gün çalışması ile uygun değildir. Bizim bir yıl öncesinde yaptığımız bir anket vardı. 395 tane kamu hastanesinde çalışan hekim katılmıştı. Bu hekimlerden, 382'si falan ben 10 yıl süreli emekliye yansıyan maaş, ayda 5 milyar lira hiç döneri olmayan yani 5 milyar lira eline geçen paranın garanti olduğu, sendika haklı grev haklı toplu iş sözleşmesinin Tabip Odası'nın yapacağı bir çalışma modeline evet diyorum. Bugün kalan çok az hekimlerdeki temel sorun, hükümete güvenmemeleridir. Çünkü her söylenen, Sağlık Bakanı, hekimler döner sermayeden ortalama yedi buçuk milyar lira alıyor gibi gözümüzün içine baka baka gerçek dışı ifadelerde bulundu.

TAM GÜN KAMUNUN TASFİYESİ DEMEKTİR

Sağlık Bakanlığ'ının kendi sayfasında, bu rakamın 3 bin 700 TL olduğu yazılıydı. Bu süreç, tabi birçok kez açıklandı ve söylendi. Sonuçta tam gün yasa tasarısına geçildi, 2 ay oldu. Biz iki ayda sağlık hizmetlerinde, hiçbir gerileme yapmadık. Sadece, kamu hastanelerinde hızla hekimlerin ayrılmasını, tasfiyeyi gördük. Son 2 ayda kamudan ayrılan hekimlerin sayısı, ayrılmak zorunda bırakılan hekimlerin sayısı 95-100'leri buluyor. Sonuçta kamunun bir tasfiyesidir esasında tam gün yasa tasarısı. Hekimlerini, hastalar kamu hastanelerinde bulamamaktadırlar.

ÖZTÜRK: Peki, hocam, sistemin sonunu nasıl görüyorsunuz? Önüne geçilebilir mi?

ŞAHAN: Sistemin sonu esasında, sağlıkta dönüşümün değerlendirmesine dayanan bir şeydir. Sağlıkta dönüşümün değerlendirilmesi şudur; sağlıkta dönüşüm Türkiye ve Dünya üzerinden değerlendirilmesi sağlık puanı üzerinden olur biliyorsunuz. Ülkelerin sağlık puanları vardır. Ülkelerin sağlık puanları da 37 tane parametreden oluşur. Bu 37 tane parametrenin içerisinde ise anne ölümleri, çocuk ölümleri vardır. İşte ne vardır, intihar oranları vardır. Birinci parametreyi Dünya Sağlık Örgütü sağlık puanı ile değerlendiriyoruz. 2002 yılında bu 37 parametrenin değerlendirilmesi sonucunda çıkan puanla, 32'nci olan bir Türkiye var. Şimdi 2009 yılında, 6 milyar dolardan 41 milyar dolara artan sağlık harcamaları karşısındaki, ne kadar artarsa artsın, bu Avrupa ülkelerinin altındadır. Artması kamuya gidiyorsa ve halkın sağlığını yükseltiyorsa desteklenebilir ama onun da verilerini vereceğim şimdi. Sonuçta 2009'da yedi kat artmış sağlık harcamalarına rağmen, 96-97'nci sıraya gerilemiş bir Türkiye var.

AMERİKA'NIN “SAĞLIĞI” YERİNDE DEĞİL

Şimdi, bu temel puandaki 97'nci sıraya gerilemede şöyle bir özellikte var. Tamam, biz ilerledik de, diğer ülkeler bizden daha hızlı ilerledi. Dünyada düşen 12 ülke var. Yani sırası değil puanı düşen. Diğerlerinin puanı artıyor ama bu teknolojinin geliştirdiği şeyler üzerinden artıyor. 2009 sağlık puanı en hızlı düşen ülke Amerika'dır. 1.7 trilyon dolar sağlığa para harcamaktadır. Dünyada sağlık adına dönen para oranı 3,1 Trilyon dolardır. Bu paranın yarısından fazlasını sağlığa ayırmaktadır. 1.7 Trilyon dolarla ülke 65'nci sıradadır.

SAMSUN'DA TEDAVİ
ORANI DA HASTALIKLAR DA ARTTI


Sağlığa çok daha az para harcanan, kendi milli gelirlerinin daha azını harcayan ülkeler sağlıkta daha yüksek sıralardadır. Şunu demek istiyorum. Tam da onu söylememin zamanı, en son sağlığı sosyal belirleyici bir kavram var. Bunun, uluslararası arenada kitabı cıktı. O kitapta da çok iyi belirtildiği gibi, en iyi tedavi edici sistemleri, bir şehre veya ülkeye kursanız, genel sağlık olma durumuna katkısı yüzde 15'dir. Mesela, Samsun için düşünelim. 2002 yılında Samsun'da, 1 tane baypas ameliyatı yapan merkez vardı. 2009 yılına geldiğimiz zaman, 6 tane baypas yapan merkez var. Eko dediğimiz kalbin ultra sonu sayısı yaklaşık iki katı artmış. Kardiyoloji sayısı 2 buçuk kat artmış. Hastanelerin kardiyoloji poliklinik sayıları yaklaşık 3 kat artmış. Sonuçta, 2002'den 2009'a kadar bunun kenar çıktısı ne olması lazım? Samsun halkının, kalp sağlığından ölümlerinin azalmış olması lazım.


KALPTEN ÖLÜMLER YÜZDE 100 ARTTI

2002'deki kalp ölümleri ile 2009 yılı arasında 1,9 kat artış var yani yaklaşık 2 kat artmış. 100 ölüyorsa, 200 ölmüş. Demek istiyorum ki en iyi hastaneleri kurduk. Gerçekten arkadaşlar çok başarılı. Fakat sağlığın diğer sosyal belirleyicileri yok. Bir kere tanım üzerinden gidelim. Mesela sağlık nedir? Sağlıklı olma hali, bir ruh sağlığının iyi olması lazım. Şehir için düşünelim. 13-14 yaşında kıza bıçak çekiliyor. Şehirde şiddet var. Bu şehrin en önemli sorunu şiddet. Yapılması gereken en önemli şey şiddeti önlemek. Bir şehrin gelişmişlik oranının en önemli göstergesi anne ölüm oranı ve şiddettir. Bir şehirde ne kadar çok şiddet ve intihar eden insan varsa, o şehir o kadar gelişmemiştir.

SAMSUN'DA İNTİHAR YÜKSEK

2009 yılında Samsun'da 72 tane intihar var. Samsun'da olan intiharlarla şehrin ruh sağlığının iyi olmadığını görüyoruz. Diğer sosyal belirleyicilere baktığımızda işsizlik ve yoksulluk oranları yüksek. Dünya Sağlık Örgütü bir açıklama yaptı. 24 tane hastalığın direk, 42 tane hastalığın da indirek yoksullukla ilişkisi var. Mesela Vezirköprü'deki köylere gidin bakın. Orada sağlık açısından ne kadar yoksun olduğumuzun bir göstergesi var. O köylerde yaşayan çocukların boylarını ölçün ve göreceksiniz ki Türk çocuklarının boy endeksinin altındadır. Bu çocukların bodurluk oranı diye geçer ve sağlığın çocukların üzerine etkisidir.

SON 2 YILDA ANNE
ÖLÜMLERİ REKORU YAŞANDI


Sağlık ocakları sistemi kaldırılırken biz burada TTB'nin halk sağlığı uzmanlarıyla bir çalışma yaptık. Bir sistem değişirken biz en çok ne değişir dedik. Bu da anne ölümleridir. Anne ölümleri bu sistemde hızla artar. Samsun'da 2007 ile 2009 arasında anne ölümlerinde yüzde 285 oranında artış oldu. 2010'a geldiğimizde bu oran biraz daha azaldı. Yüzde 285'lik artış bu güne kadar Türkiye'de hiç olmadı. Göstergelerde bilim ilerliyor. Ama Samsun'un gelişmiş veya gelişmekte olan bir şehir olmadığını görebiliyoruz.

ÖZTÜRK : Mimarlar Odası Başkanı Selami beyle aynı sohbeti yapmıştık daha önce. Bir genel kurul süreci yaşadılar ve karşılarında rakip bir liste yer aldı. O listenin de bir yerlerden desteklendiği öne sürüldü. Siz de Mayıs ayında benzer bir süreç yaşayacaksınız. Muhakkak yeni adaylar olacaktır. Ama özellikle de sizin politikalarınıza karşı, sizin önünüzü kesmek amacıyla bir yapılanmanın olduğu konuşuluyor, hatta öyle ki toplu üyeliklerin yapıldığı, bu üyelerin aidatlarının özel hastaneler tarafından ödendiği falan ifade ediliyor. Samsun'da bir çok kurumu “rahatsız” eden Tabip Odası, bu tarz bir karşı duruşla karşılaşabilir mi?

ŞAHAN : Türkiye'de demokratikleşme adına yapılanların hepsi farklı bir sese kesinlikle tahammül edilemediğinin bir göstergesidir. Bu farklı ses eğer halkın sesine yakınsa, o an bastırılsa bile her zaman bir yerden filizlenir. Son 2 seçim sürecini düşündüğümüzde her zaman bu takım şeyler olur.

KAMU HASTANELERİ ÖZELLEŞİYOR
Gelecek dönemin şöyle bir özelliği var. Kamu Hastaneleri Birlik Yasa Tasarısı'nın açılımı... Ülkemizde sağlık açısından en önemli şey kamu hastanelerinin özelleştirilmesidir. Biz daha bunu söylemeden bakan hastanelerin özelleştirilmesi değildir diyerek olayı deşifre etmiştir. Bugün Sümerbank'ı Tekel'i ve daha birçok yeri satan zihniyet sermaye artık öyle bir noktaya geldi ki kamu hastanelerine tahammül edemeyecek sürece gelmiştir. Kamu hastanelerinin özelleştirme süreci halka en çok değecek noktadır. Bu tasarıya nasıl ticari mantıkla bakıldığını açıklamak gerekiyor.

VALİLİK BİZİ 2 YILDIR KURULA ÇAĞIRMIYOR !

Bu birliği yönetecek yönetim kurulunda 7 tane üye var. Bunlardan bir tanesi ticaret odası, 2 tanesi valiliğin atadığı, 1 tanesi il genel meclisini atadığı kişiler. Şimdi bir hastane yönetimi yapacaksınız, Tabip Odalarının temsilcileri olmayacak. Biz bu zihniyete alışığız esasında. İl Hıfzısıhha kurulundan alışığız. Ben bunu ısrarla her yerde söylüyorum ve ömrün bitene kadar da söyleyeceğim. Bu valilik bizi iki buçuk yıldır Sağlık Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığının uyarısına rağmen İl Hıfzısıhha Kurulu'na çağırmamaktadır.

ELE GEÇİRMEK İSTEYEBİLİRLER

Hukuksal bir talimatta yoktur. 37 yıldır İl Hıfzısıhha Kurulu'na çağırılan Tabip Odası son iki buçuk yıldır çağırılmamaktadır. Türkiye'de farklı sese tahammül yoktur. Türkiye'de halkın yanında durmak zordur. 1975'te bizim örgütümüz hekim özlük haklarından önce sömürüler, ezilenler ve öteki pozisyonda olan insanların yanında olmayı temel hekimlik felsefesi ile daha ön sıraya koymuştur. Mesela bizim maddelerimizde hekim ve özlük haklarından önce halkın sağlığını ve halkın yararını düşünen bir örgüttür. Bu anlayışlı bir örgütün gelecek dönemde ve sağlıkta dönüşümün en son ortaya çıktığı Kamu Hastaneleri Birlik Yasa Tasarısı ile ve genel seçim sürecinde ele geçirilmesi düşünülebilir.


ÖZTÜRK : Aynı soruyu size de soruyorum… Samsun'da sorunları belgeleriyle dile getirmenize rağmen, dikkat çekmenize rağmen yapılmayanların karşılığında hiç duvara konuştuğunuzu hissettiğiniz oldu mu ?

ŞAHAN : Bu sorduğun soruya katkı payları üzerinden cevap vermek istiyorum. TTB ve Samsun Tabip Odası SGK'nın aldığı katkı paylarını Danıştay'a dava açarak iptal ettirdik. Ülkede SGK ağına bağlı yaklaşık 60 milyon insan birliğimizin açtığı dava sonucu 5 ay katkı payı ödemediler. Kanunları sermayenin yanında olan insanlar yine katkı payı çıkardılar. Bizim bir mücadelemizde katkı payı üzerinde. Biz Danıştay'a yeniden dava açtık. Sermaye bir şey yapıyor SGK üzerinden katkı payı koydurmaya çalışıyor. Bu ülkede halkın yanında olan 3-4 tane dernek bunu Danıştay'a dava açarak iptal ettirmeye çalışıyor. Ben ikinci Danıştay'a dava açtığımızda beri Çarşamba ve Vezirköprü'nün köyleri ağırlıkta olmak üzere en az 200 kişi aradı.

YÖNETİCİLER HALKTAN KOPUK YAŞIYORLAR

Söylediklerimizin halkta bir karşılığının olduğu düşüncesiyle bir şey yapıyoruz. Birçok konuda düzenlemenin bizim sayemizde yapıldığını söyleyebilirim. Bu şehrin kamu yönetiminin erk pozisyonundaki insanlar ne yazık ki süreci halktan kopuk yaşıyorlar. Medyasal bir gösteri üzerine yapıyorlar. Bu sürecin halkın sağlığına hiçbir katkısı yok. Samsun'da son 5 yılda yapılan şeylerin iki temel maddesi var. Birincisi sorunlar karşısında kamu yönetimsel inkar. Bir kişi ölüyor mesela kamu yönetim erki diyor ki, 'bu konuda bize şikayet yok'. İnsanlar bitkisel ilaçlardan zehirleniyor. Herhangi bir dükkanda reçetesiz bitkisel ilaçlar satılıyor. Çin'den gelen ilaçlar Tarım Bakanlığının onayı ile satılıyor. Bunu halka açıklıyorsunuz dikkat etmeleri için. Karşıdan bize gelen bir şikayet yok diyorlar. Böyle bir kamu yönetimsel anlayış var.

O ZÜMREYİ SAMSUN'UN
KÖYLERİNDE HİÇ GÖRMEDİM


İkinci kamu yönetimsel anlayışta siyasi düşünceye yakın onun ülkede yarattığı mutluluk ideolojisine yakın. Bugün herkeste sorun var, herkes mutsuz belli bir kesim dışında. Yumurta satamayanlar, gemisi olmayanlar dışında. Kapalı bir gösteri takımı Büyük Otellerde, büyük yerlerde sunum yapanlar var. Ben o zümreyi Samsun'un kırsallarında hiç görmedim.

BİZ GÖVDE GÖSTERİSİ YAPMAYIZ
Biz bir süre hep Vezirköprü ile ilgilendik. Bizim kararımızda diyor ki önce ezilenin yoksulun yanında olacaksın. Eşitlik sürecine katkıda bulunacaksın. 1044 ilçe var sanırım Vezirköprü 822. sırada kalkınmada… Şimdi Vezirköprü'de bir tane boş aile hekimliği bulamazsınız. Biz yaptıklarımızın yansımasını orada görebiliyoruz. Bugün gelinen noktada orası da sahiplenmeye çalışılıyorsa burası bir şey üretmiştir diye düşünüyoruz. Samsun Tabip Odası'nın son 2 yılında yaptığı hukuksal açıklamalar, halka yönelik yaptığı açıklamalar var. Geçen gün ben Çarşamba'daydım kamu hastaneleri olayını anlatmak için. Birçok kişi oraya gelip dinledi. Odanın ezilenin yanında olduğu ilçelerde bile biliniyor. Bizim gövde gösterisi yapacak durumumuz yok.

ÖZTÜRK : Kamu Hastaneleri Birlik Yasası'ndan bahsedebilir miyiz? Kamu hastaneleri nasıl özelleşecek?

ŞAHAN : Kamu hastaneleri süreci çok önemli. 80 bin kişiden 12 bin kişiye düşen bir Tekel işçisi süreci yaşadık. Sağlık sektöründe hizmet verenin mutlu olması çok önemlidir. İş güvencesi her kesimde çok önemlidir ancak sağlık sektöründe çok daha önemlidir.

6 YIL SÜREN PİLOT YASA OLUR MU?

Samsun'da sağlıktaki taşeronlaşmaya değinmek istiyorum. Samsun'da 16 kamu hastanesindeki çalışan sağlık emekçilerinin 3 bin 100 tanesi taşeron. Birinci basamakta aile hekimliğine geçtiler. Aile hekimliğinin çalışma modeli sözleşmeli. Biz aile hekimliğine neden karşı çıktık hekimlerin istihdam modelinin sözleşmeli olmaması gerektiği için. Bunlar her yıl sözleşme yeniliyorlar. Mesela Denizli'de 17 tane sözleşme yenilenmedi bu sene. Burada da 12 tanesi yenilenmedi. Çok da akıllı gerekçeler göstererek değil. Pilot yasa nasıl bir yasaysa 6 yıldır pilot yasayla gidiyor. Yasa tam çıksın da ne olacağı da belli olsun. Pilot yasaya girince sağlık çalışanları izinli gibi görünüyorlar. Bunların emeklilikleri işlemiyor. Samsun'daki aile hekimlilerinin 2007'de başladı ve 2007'ye kadar ki emeklilikleri işliyor. Yıllar işliyor ama primleri işlemiyor. 2 gün sonra deseler ki bu pilot yasa bize uymadı kapatıyoruz hepsi mağdur olacak. Yapmak istediklerini birinci basamakta sözleşmeli çalışan yaparak yaptılar. İkinci basamakta biz ne zaman sözleşmeli olacağız Kamu Hastaneleri Birlik Yasa Tasarısı çıkınca. Üçünü basamak zaten üniversiteler sözleşmenin en kolay yapılabileceği yer. Hekim istihdamı ne olacak esnek ve güvencesiz çalışma olacak.


ÖZTÜRK: Peki hocam Samsun'un sağlık sorunlarına gelirsek… Neler var yapılması gereken, Samsun'da hangi tür hastalıklar görülüyor…

ŞAHAN: 1,9 kat artan kalp hastalığı oranı var. Şunu demek istiyorum. Bu sağlık anlayışının artık değişmesi gerekiyor. Bu anlayış ile ülkedeki sosyal güvenlik kurumunun mesela tüm harcamalarının yüzde 10'u diyabet. Diyabet önlenebilir bir şeker hastalığı. Kronik hastalıklar artıyor, şeker hastalıkları artmakta, tüm Türkiye'de bu sistemi uygulayan ülkelerde. Diyabet tam bir model hastalığı, içinde işte stresin de olacağı, ekonomik şartlarla ilgili birçok şeyin de olacağı bir hastalıktır. Kronik hastalıkların hepsi artıyor. Çevresel hastalıklarda artıyor. Kanser artıyor. Dün mesela verem rakamı vardı, dikkat ettim, her şey yolunda ve hiçbir sorun yok. Ne diyor? Türkiye Samsun'da verem diyor, çok iyi ilerleyen bir iliz diyor. 100 binde 29,3 rakımı vermişti. Türkiye'de 100 binde 15'in altında olan en az 30 tane il var. Dünya Sağlık Örgütü ne diyor, 100 binde 30 rakamı alarm rakamı diyor. 29.3 rakamını verdi 29,7 ya da anlatabiliyor muyum? Ama sunumda ne güzel, iyi gidiyor deniliyor. Biz, veremde de iyiymişiz arkadaşlar. Hani 100 binde 29,7, 100 binde 30 değil. Alarm noktasında değiliz. Türkiye'de veremin kötüye gittiğine dair Dünya Sağlık Örgütü'nün raporları var. Yıllardır Sağlık Bakanlığı tedavi hizmetleri hastane yıllıkları vardır 1933'den beri bu yıllıklar yayınlanır ama 2007'den beri yayınlanmıyor.

TEKKEKÖY'DE KANSER TARAMASI YAPILMALI
Kanser olayı… Şimdi Samsun'da yapılacak 2 tane iş var akıllı bir yönetimin yapması gereken.
Tekkeköy'de, akciğer kanserine yönelik erken tarama programı başlatılmalı. Kesinlikle… Ben mobil santrallerden sonra, şunu net bir şekilde gördüm ki, bana çalıştığım hastaneye ve buraya söyle geliyorlar, bir mücadele yürüttük biz orada, diyorlar ki; işte bize böyle söylenmişti kahvede anlatmışızdır, televizyonlarda vs. bana, “kanser oldum hocam siz söylemiştiniz” diye ya da hastaneye geldiğinde de bana da uğruyorlar. Ya da ben özellikle Samsun'daki kanser konusunda yapılması gereken. Hani o yüksek kanserojen maddeyi soğuttular biliyorsunuz. Ülkeye bir gün, daha değişik halkı ezdirmeyen bir yönetim anlayışı gelirse eğer. Bence o sürecin, hukuksal açıda da iyi değerlendirilmesi gerekir. Çünkü kanserojen maddenin bile bile yüksek oranda olmasını üniversite rektörünün açıklamasına rağmen, bu şehrin kamu yönetimi o sermayeye karşı duramadığı için bir süre daha çalıştırmıştı. Şimdiki çıktısı nedir, kanserdir. Kanser, öncelikle Tekkeköy ve civarları, Çarşamba'nın köyleri, Samsun'un Tekkeköy'e yakın bölgelerinde, akciğer kanseri taramaları yapmaları lazım. 40–50 yaşlarından sonra tetikte olmak lazım ve bilgi çalışması yapmak lazım kanser ile ilgili.


ALAÇAM'DAKİ VARİLLER ARAŞTIRILMALI

İkincisi, Alaçam'daki variller hala araştırılmadı. Biliyorsunuz, zehirli variller vardı 1996 yılında 18 yıl kaldı o Terskırık köyünde. O varillerle ilgili o bölgede de 2007'e Halkevlerinin de bir çalışması olmuştu. Türkiye gibi ülkeler için Dünya Sağlık Örgütü'nün verdiği rakam, 100 binde 140 tane kanser olur diyor. Türkiye'nin rakamı şu anda 100 binde 90, rakamlar üzerinde değerlendirirsek Dünya Sağlık Örgütünün bize öngördüğü rakamın altındayız. Ama bunun açıklaması böyle değildir. Nedir, sen yeterli kanser kaydı tutamıyorsun ya da yerli kanser teşhisi koyamıyorsun. O zaman, ya istatiksel çalışmanda sorun var ya da teşhisinde sorun var.

Alaçam projesinde ben istatiksel çalışmıştım 100 binde 260'dı. Şimdi, bu kanserde hane halkı çalışması olduğunu gösteriyor. Gidip haneye soracaksın, sende kanser var mı vs. hepsini yazıp toplayacaksın. Sonuç olarak Alaçam'da iyi bir kanser çalışması yapılmalıdır. Bu hükümetin sağlıkta yaptığı bir doğru,sigara yasağıdır ve bu desteklenmelidir kanser konusunda. Samsun'da gıda katkı maddeleri ve gıda denetlemeleri ile ilgili sorun devam etmektedir. Samsun'da ve Türkiye'de bilinmeyen, plastik kullanımı ile ilgili sorunlar var. Halk bilinçlendirilmelidir görevliler yetkililer tarafından gözle görünemeyen birçok örnek vardır. Samsunda yapılması gerek çok büyük şeylerden biri kanser ile ilgili eğitimin artırılması gerekiyor.

ÖZTÜRK: Hocam, bize zaman ayırdığınız ve Samsun'u bilinçlendiren açıklamalarda bulunduğunuz için teşekkür ederim...
ŞAHAN: Ben de sizlere bu fikirlerimizi paylaşmamıza aracı olduğunuz için teşekkür ederim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Pazar Sohbeti Arşivi
SON YAZILAR