OLAYLARIN PERDE ARKALARI ÇOK FARKLI

Geçtiğimiz günlerde gazetecileri ele alırken çorbacılar ve kiralık kalemler diye ikiye ayırdığımı okumuşsunuzdur. Çorbacılar olarak adlandırdığım kesim, bir çorbaya, bir şişe ellilik rakıya haber yapan kesimdir, bunların kıymeti harbiyesi elli yüz liradır. Bir de çalıştıkları gazetelerin görünürdeki sahipleri değil de perde arkasındaki sahiplerinin talimatları ile iş yapan veya gazete sahiplerinin nemalandıkları kurumların istekleri doğrultusunda habercilik yapan gazeteciler var, onlara da kiralık adamlar diyoruz. Her iki türdeki adamlar da beş para etmezler ama konuşmaya sıra geldiğinde mangalda kül bırakmazlar. Onlardan dürüst insan yoktur, onlar memleketin en dürüst adamları, hayatlarını bu mesleğe adamışlardır, başka iş yapmamış, adeta sütten çıkmış aka kaşık misali çok dürüst adam olduklarını iddia ederler. Ama olayın arka planına bakarsanız memleketin en sahtekar, en üçkâğıtçı, en kalitesiz ve adi adamlarının onlar olduklarını rahatlıkla görebilirsiniz. Onları nemalandırırsanız sizden iyi adam yoktur, heykeli dikilecek adamsınız ama onların emziklerini azıcık ağızlarından çekerseniz sizden kötüsü yoktur. Toplum bunları tanıyor, biliyor ama onlara destek veren siyasetçiler sayesinde ayakta durdukları için hâlâ daha piyasada dolaşabiliyorlar.

Bir de onun bunun adını kullanarak neşvünema bulmaya çalışan insanlar var. Bu insanların yaptıklarını burada yazsak sokakta dolaşamazlar ama biz olayların sadece kıyısından köşesinden azıcık haber yapıyoruz ki kendilerine çeki düzen versinler. Ama yavuz hırsız misali bu üçkâğıtçı tiplemeler kendilerini haklı zannederek zavallı çalışan personeli arayıp onlara konuşacak kadar basit şahsiyetli olduklarından onları muhatap almaya gerek yok. Bizim Vezir Hazretleri’nin çok enteresan bir sözü aklıma geldi; derdi ki “Fahişeye fahişe dememek lâzım çünkü onlar konuştukları zaman siz kendinizi fahişe zannedersiniz, o tür insanlar çok cesaretli olurlar” derdi. Ama benim bu konularda ne kadar kararlı bir adam olduğumu, muhataplarım kimler olursa olsun pabuç bırakmayacağımı, hadlerini en ağır bir biçimde bildireceğimi beni tanıyanlar bilir.

Son günlerde bazı gazeteciler almışlar ellerine Tekkeköy Belediyesi’ni yazıp duruyorlar. Ben Hasan Togar’ı çok tanımam, çok da bir hukukum yoktur ama uzun yıllardan beri tanıdığım Basın Danışmanı Muhammed Üstün’ü çok severim. Muhammed dürüst çocuktur, akçeli işi olmaz. İyi bir AK Partili’dir, iyi bir Bilgisayar uzmanıdır. Sizin anlayacağınız işini adam gibi yapan bir kardeşimizdir. Tekkeköy’ün üzerine gidilmesinin,  tamamen duygusal nedenlerden olduğunu Muhammed kardeşimden öğrendim. Öğrenmeme de gerek yoktu çünkü görünen köy kılavuz istemiyor. Bu haberleri yapan insanları herkes çok iyi tanıyor, geçmişteki durumlarını toplum çok iyi biliyor. Olayın beni ilgilendiren tarafı nedir derseniz, belediyecilik yapmış birisi olarak bağış konusunda yargılanıp beraat eden bir kişi olduğumdan yazılıp çizilenlerin ne kadar doğru, ne kadar yanlış olduğunu benden daha iyi kimse bilemez. Belediyeler bağış alma konusunda yasal açıdan en rahat kurumlardır. Vatandaştan belediye adına para veya araç, gereç almak yasaldır buna Allah kulu bir şey diyemez.

Biz meşhur A Takımı davasında bu konuyla ilgili tam altı yıl yargılandık Belediyeye ciddi miktarlarda para ve il makinesi hibe olarak aldık ama cebimize bir şey girmediği için Beraat ettik. Hasan Togar konuşmasında çok samimi ve açıkça diyor ki biz isteseydik kimsenin ruhu duymadan Toros Gübre’den o parayı alıp cebimize indirirdik ama Belediyeye aldık. Bu ifade Hasan Togar’ı hiçbir zaman sıkıntıya sokmayacağı gibi O’nu hem kamu vicdanında, hem de yasa önünde rahatlatır. Mahkemeler hibenin şahsın mı yoksa kamunun mu cebine girdiğine bakarlar. Şahsa giren bir şey yoksa hiç sıkıntı yoktur. Kaldı ki adam zaten gizli kapaklı yapmamış, adam gibi aleni bir biçimde yapmış ki ortada bir şaibe olmasın. Ben Hasan Togar’ı bu güzel çalışmasından ötürü tebrik ediyorum. Başkaları gibi inşaat ruhsatlarından resmi alınan miktarın iki kısmını gizlice cebine koymuyor, kurumuna alıyor.

Bu işin peşinde olan kişilere tavsiyem çalıştıkları gazetelerin asıl sahipleri olan Botokslu siyasetçilerin aldıkları rüşvetleri yazsınlar da onlara delikanlı diyeyim. Bu siyasetçilerin bölgelerinde olan iş adamları, müteahhitler nasıl rüşvet verdiklerini gelip bize bizzat anlatıyorlar. Öyle enteresan tezgâh kurmuşlar ki aklınız şaşar. Zaten bu kadar rüşvet olmasa, o konuşmacılara nereden para verecekler, onca giderlerini nereden karşılayacaklar? Biz şimdilik bazı belediyelerin bazı gazetelerin bağlı bulundukları grupları nasıl desteklediklerinin belgelerini yayınlayacağız. Elimizdeki asıl belgeleri ise daha sonra siyasetin kızıştığı zamanlara ayıracağız, bakalım bu siyasetçileri o zaman kim kurtaracak. Bugünlük de bu kadar. Kalın sağlıcakla.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR