NEREYE YAKIN OLDUĞUMUZA BAKALIM

Bazen günahın içine batıp kaybolmuş gibi hissettiğimiz zamanlar vardır. Yirmi, otuz, kırk, elli yıllık hayatınız boyunca küçük büyük işlediğiniz hatalar, yaptığınız yanlışlar aklımıza gelir. Rahman’ın sınırlarında fütursuzca dolandığınız, bile bile bir emrini çiğnediğiniz ya da “Yapın” dediği bir şeyi ihmal edip umursamadığınız zamanlarınız çok olmuştur.

Elbette günahsız kul olmaz. Kimimiz namaz kılmaz, kimimiz tesettüre uymaz, kimimiz ana baba hakkı gözetmez, kimimiz akrabayı ziyaret etmez... Kimimiz eşine, evladına zulmeder, kimimiz gösteriş için ibadet eder, kimimiz kibriyle, gururuyla hareket eder... Kimimiz dizilerin, filmlerin uygunsuz sahneleriyle imanını kirletir, kimimiz faize bulaşarak hem dünyasını hem ahiretini zindan eder, kimimiz flörtüyle günahları bölüşür, kimimiz Allah korkusundan uzak dünyasını büyütür... Âlimlere, zahidlere dil uzatır kimimiz. “Bakmayın” dendiği halde namahreme bakar. “Kul hakkıyla gelmeyin” uyarısına rağmen kulları incitir kimimiz. Haram olduğunu bildiği halde gıybet eder.

Bizler günah işlemeye meyilli olarak yaratılmış varlıklarız. Az ya da çok mutlaka yaptığımız hatalar vardır. Yaşadığımız bu dünyada imtihanımız gereği karşımıza çok fazla tuzak çıkar. Her tuzağın başında da Allah’ın halis kullarını bekleyen şeytan insana yaklaşmak için her yolu dener

Önce insana günahları çekici gösterir. Allayıp pullar bir hatayı önüne koyarken. İnsan o günaha bulaşıncaya kadar onun en yakın dostu olur. Sonra ikinci planı girer devreye; her yolu deneyerek, her kapıyı zorlayarak günaha bulaştırdığı insana bu kez daha farklı bir söylemle yaklaşır. Artık çok kirlendiği, bu günahın çok büyük olduğu ve Rabbinin onu affetmeyeceğini fısıldar durur kulağına. Öyle bir umutsuzluk hali verir ki insana, kişi dua etmek istese dilini oynatamaz umutsuzluktan. Tevbeye yeltense boğazına dizilir kelimeler.

Ve sonuç olarak Allah ile irtibatı kopmuş, affedileceğinden umudu kalmamış, kendine kızgın, Rabbine karşı mahcup ve daha fazla günaha buluşmaya müsait bir duruma gelir insan. Sanır ki Rabbi kendini asla affetmeyecek. Sanır ki onu kandıran şeytanın hilelerini Rabbi bilmiyor. Bilmez ki kul günah işleyip tevbe ettikçe aslında Rabbine yaklaşıyor.

Allah Rasûlu bize bunu göstermek, günahların altında ezilen yorgun bedenlerimize umut ve sevinç vesilesi olması için geçmiş ümmetlerde yaşanmış şu olayı (Buhari, Ehadisu’l Enbiya: 54; Müslim, Tevbe: 46) anlatıyor...

Geçmiş ümmetler içinde yaşamış bir adam, doksan dokuz kişiyi öldürdükten sonra pişman olarak yeryüzünün en âlim kişisini aramaya başlıyor. Sonunda ona bir rahip gösteriyorlar ve o rahibe giderek “Doksan dokuz kişiyi öldüren bir adamın tevbe imkânı var mı” diye soruyor. Rahipten hayır cevabını alınca onu da öldürerek sayıyı yüze tamamlıyor.

Ardından yine yeryüzünün en âlim kişisini soruşturarak bir âlime ulaşıyor ve aynı soruyu bu kez yüz kişi olarak ona da soruyor. Âlim de ona “Tabi vardır, tevbesi ile kulun arasına kim girebilir. Sen falan yerdeki filan şehre git. Burada Allah’a kulluk eden bir takım kimseler var, onlarla birlikte sen de Allah’a kulluk et ve kendi memleketine bir daha geri dönme. Çünkü orası kötülerin memleketidir” cevabını veriyor.

Adam bunu duyar duymaz âlimin tarif ettiği yere doğru yola çıkıyor. Fakat yolun yarısına gelince eceli gelip ölüyor. Adamı almak için rahmet ve azap melekleri geliyorlar ve hangi grubun alacağı konusunda anlaşmazlığa düşüyorlar.

Rahmet melekleri “Bu kimse tevbe ederek ve Allah’a yönelerek gelmiştir” dese de azap melekleri “Bu kimse asla hiçbir hayır işlememiştir” diye karşılık veriyor. Onlar böyle tartışırken insan kılığına girmiş bir başka melek yanlarına geliyor ve “İki yer arasını ölçünüz. Bu kimse hangi yere daha yakınsa oranın hükmündedir” diyor. Dediğini yapıp da iki yer arasını ölçtükleri zaman varmak istediği yere daha yakın olduğunu görüyorlar ve adamı rahmet melekleri götürüyor.

Evet, görüyoruz ki günahlarımız ne kadar büyük olursa olsun sonunda Rabbimize varmak için yola çıkıyorsak kurtuluşumuz için hep bir umut var demektir.

“Daha gencim, yaşlanınca tevbe ederim” demeyerek, “Ben yapayım nasılsa Allah affeder” pişkinliğinden sıyrılarak, yaptığımız yanlışların derdini çekerek, işlediğimiz günahlar için tasalanarak, “Allah beni affetmez” umutsuzluğuyla şeytanın ekmeğine yağ sürmeden hareket eder ve hangi günahımız için olursa olsun affı ve merhameti en bol olanın kapısını çalarsak O bizi eli boş döndürmez inşallah!..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cemal Özdemir Arşivi
SON YAZILAR