MEVLİT KANDİLİNDE ÇİFTE MÜJDE

Evvelki akşam Mevlit kandiliydi; Hz Peygamberimizin güzelliklerini okuduk, sünnetini nasıl yaşayacağımızı irdeledik, kurcaladık. Yirmibirinci bilgisayar ve bilim kurgu çağında kaybolan değerlerimizi nasıl yeniden bulabiliriz? Başkalarını suçlamak, hüngür hüngür başkalarının haklarımızı gaspettiğini söylemek çözüm mü? “Televizyon neslimizi dejenere ediyor. Ben evimizden televizyonu kaldırdım” demek yeter mi? Bizi kurtarır mı?

Biz kendimizi yenilemek ve Kur"an-ı Kerimi bugünkü teknolojik gelişmenin nimetlerini kullanarak külfetlerimizi ortadan kaldırmalıyız.

Derken bugün ikinci bir müjdeli haberimizi aldık: “Kadim dostumuz Adnan Bahadır"ı haksız yere uzun süredir aramızdan alanlar nihayet aramıza salıverdiler.

Nefsi müdafaa kabilinden, kendi kapısı önünde, kendi evini ve işyerini basanlara karşı canını kurtarmak için ruhsatlı silahına sarıldı diye dört buçuk ay özgürlüğünü kısıtladılar.

Adnan Bahadır kardeşimiz bu süre içinde bol bol kitaplar ve özellikle dini kitaplar okudu ve gayet güzel din ağırlıklı yazılarını gazetemizdeki baş sayfalarında bize aktarmış oldu.

Oradan kurtuluş gecesi, bir miattır. Yepyeni bir hayattır. Artık barış ve kurtuluşun simgesi hürmetine şu cümlelere hayır: "Nereden bıraktıysak, oradan devam edeceğiz"... o işi amatörce yapmayacağız. Daha alâsını yapacaksın; ama daha profesyonelce… daha bilinçlice ve daha etkili mesajlar vererek… unutmayalım ki aynı veyküller ortadadır. Ateşe körükle yürümeyelim; itfaiye çağıralım. Muhabirlerimizi göndeririz; onlar daha tutarlı haber yaparlar. Yetkililer olayı başyazıdaki yalın ifadeler yerine, daha müdellel biçimde bulur ve daha iyi anlarlar. Reiting uğruna saldırgan, küfürlü, sinkefli kelimeler iyi gelir ama, insana asla huzur getirmez.

“Ne hikmetse içerde tutulduk. Bu mücedelede, kimlik tanımaksızın iş adamından bürokrata kadar, en üstünden an altına kadar yapılan yanlışların bedeli ödenecektir". Bu gibi gerçek, ama ağır tahrik ifade eden düşünceler, salıverilme mübarek gecesinin barışçılığı hürmetine yumuşamalıdır. Körü körüne elimizi ateşe sürmek yerine medyanın sağladığı maşalarımızı kullanalım.

Bizden ve masum çevrelerimizi dillerimize dolamaktan artık vazgeçelim. O çevreler bizimdir, aynı camilerde, aynı saflarda, aynı imamın arkasına hepbirlik namaz kılıyoruz. Bu bizim camia, kötü hayvan benzetmelerinden çok rahatsız oluyor, ama sadece lahavle çekerek sineye çekiyor. Hesabını ahrete bırakıyor ve küskünlük dinamitini fitilliyor.

“Biz bu olayların doğrsunu yansıtacağız, halkımız herşeyin doğrusunu görecek, gerekirse biz bu uğurda canımızı da vereceğiz önemli olan benim canım değil önemli olan bu şehir için, bu vatan için ne yaptığımızdır" ifadeleri de bu barış gecesine yakışmadı. Silbaştan başlamayalım. Daha bilinçlice ve daha akıllıca aynı yapacaklarımızı profesyonelleştirelim. Medya gücünü daha iyi kullanalım.

"Benim hayatımın 47 yılının 40 yılı bu şehirde geçti. Bu şehirde uyuşturucuyla, çeteyle, mafyayla mücedeleler bizim resmen bu konudaki müracatlarımızın ardından başlamıştır. Bu şehirde bazı şeylerin arkası eşeleniyorsa bizim yasal olarak yaptığımız mücedeler sayesinde yapılıyor” ifadeleri ne güzel ve isabetli! Bu şehir ve halkı sizden çok şeyler bekledi ve bekleyecek. Ancak daha usturuluplu! Bugün, bir miad olsun.

“Biz de bu mücedelemizin bedelini ödedik ve ödediğimiz bedellerden asla rahatsız değiliz” cümlesinde her şey saklı. Unutmayalım ki devlet, her şeyi iyi düşünür. Eğer bu dörtbuçuk ay bize çok uzun bir çile dönemi olarak yansıdıysa ve uslanmanın eksik kaldığı kanısına varılırsa yine de sağduyulu devlet gücü buna başvurabilir. Hiç de gözyaşlarına bakmaz. Tarih bunun örnekleriyle doludur.

“Ancak aranızda karşılıklı dostluk antlaşması bulunan kavimle entegre olanlar, yahut ne sizinle ne kendi kavimleriyle sıcak savaş etmeyip size yanaşanlar bu kapsamın dışındadır. Şayet Allah onları sizden güçlü kılsaydı başınıza bela kesilir; sizinle sıcak savaş ederlerdi. Demek ki tarafsız davranıp sizinle sıcak savaş etmez ve barış içinde yaşamak isterlerse Allah size onları gütme hakkı tanımamıştır. Daha doğrusu başka güç olarak; hem sizinle sosyal güvencede, hem kendi topluluklarıyla öyle yaşamayı arzularken bulacaksınız. Bölücülük yeraltı vurkaççılığı fırsatı yakaladıklarında, oldum olası dalarlar. Öyleyse size tarafsız davranmaz, size zeytin dalı uzatmaz, güçlerini tepenizde tutarlarsa onları yakalayıp nerede bulursanız orada öldürün. İşte politikanız... üzerlerinde yalın anlaşılır devlet otoritesi kurma yetkisini size tanıdık” Nisa Sûresi: 90-91. 

“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş. Allah'a sarıl ve dayan. Zira O, üstbeyin sahibidir” Enfal Sûresi: 60.

“Ey iman edenler! Topyekün o sosyal barış ağına girin. Şeytanın böl-yut taktiklerine araç olmayın. Zira o, sizin açık anlaşılır düşmanınızdır. Şayet Gerçek düzenin çağ açıklayıcı önder beyyineleri gelmesine rağmen barıştan sapma gösterirseniz bilmiş olasınız ki Allah Aziz, Hakimdir. Onlar, ille de Allah'ın kendilerine bembeyaz bulut paraşütleri içinde, meleklerin de öyle gelmesini mi beklerler?” Bakara Sûresi: 208-210.

İşte biz barışçı bir topluluk olacağız. Ama kendimizi korkakça zalimlere yem de etmeyeceğiz. Orta noktayı bulmak zorundayız. Mübarek kandiller ve önemli Allah"ın günleri Müslümanların bilinçlenme ve kendilerini bulma günleri olduğunu iyi bilelim ve bu barış ritüellerini iyi kullanalım.

Bu mübarek geceler hürmetine dostlarımızı aramızda görmek ne büyük mutluluk; ama bildiğimiz kadarıyla uyarılarımızı da eksik etmeyelim. Belki bizim kafamızdaki hayat görüşüyle öteki kardeşimizin bizden farklı olan hayat görüşünün bileşkesinde söylediklerimiz yardımcı olur. Bize saldırmayan yakın çevremizle barış günü ilan edelim. Önümüzdeki mübarek kandiller ve önemli Haram Ayları günleri çok müsaittir. Barış masaları, barış sofraları, Kur"an barış günleri düzenlemekte aracı olmak değerli dost ve arkadaşlarımızın görevidir.

Mevlânâ Celaleddin Rumi"den:

Ka"be Azer oğlu Halil"in yapmış olduğu bir binadır.
Gönül ise Celîl-i Ekber, Yüceler Yücesi Allah"ın nazargâhıdır”.

“Gönlümde eğri bir huy varsa çek-çıkar, at onu...

Zira bahçıvan da eğri dalları koparıp atar.”

“Her gün bir yerden göç etmek ne iyi!

Her gün bir yere konmak ne güzel!

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş!

Dünle beraber gitti cancağızım;

Ne kadar söz varsa düne ait;

Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”…

““Eğer gönül sahibiysen, gönül Ka"besini tavaf et.
Topraktan, taştan yapılmış olan Ka"benin asıl manası gönüldür”…

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR