Küçülen dünyada...

Küçülen dünyada sıkışan ruhlarımız

Bugünlerde sık sık küçülmeden bahsediliyor. Bankaların yaşadığı krizin reel (gerçek) ekonomiyi vurduğunda daha da gerçek bir krize neden olacağı bu sebeple işçi sayılarının azaltılarak üretimin kısılacağından söz ediliyor. Hatta söz edilmekle kalmıyor. Avrupa'da pek çok büyük fabrika, çalışan sayılarını azaltmaya başladı bile. Bu henüz krizin sanayiyi vurmamış hali ise vurduğunda sebep olabileceği hasarı düşünmek insanı kaygılandırıyor.

Kaygı, insanı yalnızlaştıran ruhsal bir durum ve milyonlarca yıldır yeryüzünde yürüyen atalarımızın yaşadığından daha çok yaşıyoruz bu duyguyu. Yalnızlık üzerine üretilen yazıların en çok yoğunlaştığı zamanlar aslında dünyamızın da en kalabalık olduğu zamanlar. Nüfusumuzun 6 milyarı aştığı söyleniyor. Sanırım daha önce hiç bu kadar kalabalık olmamıştık.

Küçülen bir dünyada kalabalık olmak hepimizi birbirimize yakınlaştırıyor aslında. Yakınlaştıkça dikenlerimiz de daha çok batıyor birbirimize. Batan dikenlerin acısıyla daha bir açık sözlü oluyoruz ya da patavatsızlaşıyoruz belki de.

Geçtiğimiz 10 Ekim, Dünya Ruh Sağlığı günüydü. Bu vesile ile bazı istatistik bilgileriöğrenmiş olduk. Depresyon en yaygın sorun olarak görünüyor. İnsanı umudun tükendiğine inandıran bir rahatsızlık şu depresyon. Hiçbir şey yapmak istemiyor insan. Oysa daha yapılacak işleri var herkesin. En azından yürüdükçe aşındırdıkları yolların, dokundukça acıttıkları yüreklerin, iz bıraktıkları her şeyin hatırına daha yapacak şeyleri var.

Dünyanın küresel bir köy olduğunu söyleyenleri duymuşsunuzdur muhakkak. Ve maalesef köylerimizde hala suyun nereden geçeceği konusunda, tarlanın sınırları konusunda, çocukların birbirlerine çocukça sataşmaları konusunda, muhtarlık seçimleri konusunda zaman zaman büyük mahalle kavgaları çıkabildiğini de duymuşsunuzdur.

Aslında küçülen küresel köyümüzün muhtarlık seçimleri muhtemelen kendi köyümüzden daha da sert geçiyor. Fakat en kötüsü içecek su konusunda yaşayacağımız tartışmalar olacağa benziyor. Çünkü sonsuz sandığımız bir kaynağın aslında sonlu olduğunu duymaya hazır değiliz hiçbirimiz. Dünyamızın ergenlik döneminden bir türlü çıkamadığını düşünüyorum zaman zaman. Rüştünü ispatlamak için sürekli daha agresif olmak zorunda hisseden ergenlik dönemindeki bir çocuk gibi davranıyor çünkü.

Her şerde bir hayır aramak eski bir geleneğimiz olduğuna göre söylediğimiz ve söylemediğimiz bütün iç karartıcı ekonomi, psikoloji haberlerinden de bir hayır çıkar belki diye düşünüyorum. Ekonominin aslında reel (real) olmadığını yani gerçek olmadığını öğrendiğimde "iyi o zaman yaşanan kriz de gerçek değil" demekle hata ettiğimi anladım. Gerçek olmayan bir ekonomi, gerçek olanı yönlendirir duruma gelmiş.

Aslında insani faaliyetlerden biri olan ve insanın yararı ya da en azından insan merkezli zannetiğim ekonominin merkezi aslında kendisiymiş ve insani zaafları yokmuş. Neymiş bu ekonomiye göre insani zaaflar? Vicdan, merhamet gibi borsaya koysanız kimsenin almayacağı duygularmış.

Belki diyorum, bu duyguları yeniden hatırlamamıza vesile olur yaşananlar. Üstelik gayet reel duygular gibi görünüyor bana çünkü hepimizin hayatında mutlaka ihtiyaç duyduğu veya duyacağı duygular bunlar.
Güzelim türküleri yakan güzelim insanların güzelim coğrafyasında bu güzelim 'zaaflarımızı' yeniden hatırlamamızın hepimize faydası olacağını düşünüyorum. Batan veya ödenemeyen krediler sonucunda kapanan fabrikalardaki, kapanmamak için çalışan sayılarında indirime giden işyerlerindeki milyonlarca insanın en azından derdini dökebileceği, borç isteyebileceği eşe dosta ihtiyacı olacağına inanıyorum.

Bu dostların da, kredinizi ödeyemediğinizde reklamlardaki gülen yüzlü memurlarını bir daha göremedikleriniz olduğunu sanmıyorum. Daha da kötüsü o gülümseyen ve güven verici çalışanların da muhtemelen iş arıyor olduklarını öğrenme ihtimaliniz.

Hem ekonomimiz hem de ruh sağlımız için insanı merkeze alamasa bile insanı kendine dost edinen bir dünyanın en azından iç dünyamızın olabileceğine inanıyorum.

Ruh sağlığı konusunda bilimsel çalışmalar yapmaktan yorulmayan Yankı Yazgan'ın yeni kitabı oldukça güzel bir isim taşıyor: "Kalbinle DÜşün Aklınla Hisset".İhtiyacımız olan biraz da bunu yapabilmek sanırım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cihan Şimşek Arşivi
SON YAZILAR