Kar saflığındaki ayak izlerimiz

Küçük bir çocuk geçiyor kapının önünden gözlerinde saf bir gülümsemeyle bakıyor etrafına. Minicik yüreğiyle anlamaya çalışır gibi bu kocaman evrende olup bitenleri. Aklının yettiği kadar anlıyor,ellerinin kavrayabildiği kadar kavrayabiliyor sevgisini. Bazen düşünüyor büyüklerinin düşünemediği yada düşünmek istemediği konuları ve anlayabildiği kadar anlıyor. Dudak büküyor yaşadıklarına...

Çocukluğumuz… O her şeye çocuk gözleriyle baktığımız çocukluğumuz. Ne güzeldir değil mi? Anneannelerimizden,dedelerimizden yada büyüklerimizden dinlendiğimiz,sıcak bir soba kenarında,üstünde; dumanı tüten demliğin tıkırtısında kedi misali dinlediğimiz hayat mücadeleleri. Hemen hemen hepimizin vardır böyle anıları. Az yada çok birçoğumuz dinlemişizdir bir kış günü lapa lapa kar yağarken dışarıda.

Küçüklüğümde her kar yağışında camın önüne koşar kafamı yukarı kaldırır ve izlerdim gökyüzünden dökülen o beyaz saflığı. Bazen de nasıl yağıyorlar diye hayretler içerisinde düşünürdüm. Sonra dışarıda koşuşturan insanlara bakardım,onların ayak izlerine.Ne kadar büyük gelirdi gözüme. Kıyaslardım çünkü kendi ayaklarımla. Kar saflığı içerisinde hayata dalardım.

 Çocukluğumuzda her şey ne kadar büyük görünürse görünsün gözümüze büyük bir sevgiyle sarılırız değil mi? Her ne olursa olsun minik yüreğimizle sarmalarız herkesi ve her şeyi.

 Zamanla değişir yaşadıklarımız belki azalır anlamları. Yavaş yavaş hayat mücadelesi dediğimiz bir yarışın içerisinde buluruz kendimizi. Bazı zamanlar yoruluruz. Çocukluğumuzda saf gözlerle gördüğümüz birçok şey artık şekil değiştirmiştir. Aslında değiştirmemiştir de biz öyle görürüz artık. Farklı bakış açıları içerisinden. Minik gözlerimizle baktığımız ve kavramaya çalıştığımız dünyanın ekseninde ayakları üzerinde yıkılmadan durmaya çalışırız. Belki yüreğimizi de kar saflığı içerisindeki o ayak izleri gibi karalar bağlar. Siyah bakarız herkese. Çocukluğumuzda gördüğümüz o  saflık artık yok olmuştur. Büyüdüğümüzde sadece siyah ayak izlerini görürüz. Kar saflığını yok sayarak.

Bardağın "dolu ve boş yanı" derler ya yaşantımızda bardağın hangi tarafıyla yetiniyoruz.? Bakış açımız çok önemlidir olaylarda pozitif düşünce, pozitif çevreyi getirirmiş. Pozitif bakış açıları yakaladığımızda birçok konunun üstesinden gelebiliyoruz. Yeter ki düşüncelerimiz net ve istikrarlı olsun tam yakalamışken mücadelemizden vazgeçmezsek yetişebiliyoruz hayata. Fakat bazı zamanlar karamsarlaşıyoruz işte.Belki bu da sıçrama noktalarıdır hayatımızın yada duraklama noktamız!

Kim bilir belki de çocuk gözlerimizle bakabilsek, birçok şeyin üstesinden gelebiliriz. Kabuklarımızdan sıyrılıp sarılabiliriz hayata ve yakınlarımıza. Sevgi toplumu oluruz. Karlı bir günde ayak izlerini değil de beyazlığı görürüz!     

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Yeşim Akar Arşivi
SON YAZILAR