KADINA ŞİDDET

Şiddete karşı korunmak için ya boşanıp şiddetten kurtulmak için yasal haklarını kullanan kadınların daha ağır şiddetlere maruz kaldıklarını artık sadece kadınlar ve kadın örgütleri değil, kamuoyu da biliyor. Kadın cinayetlerinin yarıdan çoğunun koruma kararı aldıran, boşanma davası açan kadınlara karşı işlendiğini aklı başında herkes biliyor.

Örneğin 18 Ocak günü cezaevinden yeni çıkan Tahsin Yüksekova, Kadıköy'de çiçekçilik yapan eşi Seyhan ve annesi Zülfiye'yi  silahla ağır yaralamış ve hastaneye kaldırılan iki kadın da kurtalımamıştı. Olaydan sonra kaçan T.Y.'nin cinayet, kasten yaralama, tehdit ve hakaret, ruhsatsız silah taşıma suçlarından sabıkalı olduğu ve cezaevinden yeni çıktığı açıklandı. Bir diğeri Ordu'da hiç tanımadığı cezaevi firarisi Özgür Arduç tarafından öldürülen Ceren Özdemir cinayetinin, sadece 2019 yılında yedi kişinin, izinli çıktıkları açık cezaevine dönmeyerek cinayet işlediği ortaya çıkmıştı.

Gene Eylül ayında Denizli'de bir kadını av tüfeğiyle öldürdü. Kasım'da Hatay'da cezaevinden kaçan Ahmet Kaya, boşanma aşamasında olduğu Sibel Kaya'yı bıçaklayarak öldürdü. Afyon Açık Cezaevi'nden kaçan Ali Mıngır, önce eşi Birsen Mıngır'ı yaşadığı Konya'daki eve molotof kokteyli atarak yangın çıkardı, ardından yangından kaçan eşini pompalı tüfekle öldürdü. Bunlar gazetelere düşen cinayetler, açık cazaevinden kaçanlar içinden gazetelerden bulunabilen örnekler, gerçek sayıyı yansıtmadığı gibi, denetimli serbestlikten ya da gözaltından bırakılanları da içermiyor.

Potansiyel katili olabilecek erkeğin, devletçe konulduktan sonraki serüvenini takip sorumluluğu bu kadınların üzerine nasıl bırakabiliriz. Kaldı ki kadına şiddet uygulayan erkeklerin, bu şiddeti devlete/yasal mercilere bildirilen kadınlara geri döndüklerinde daha ağır şiddetler uygulaması dünyanın bir gerçeği. Dolayısıyla bu sorun, Türkiye'nin şu an içinden geçirmekte olduğu özel süreç ile değil. Türkiye'de ve tüm dünyada genel bir patriarka/cinsiyetçilik sorunu.

Ülkemizde neden hiçbir şey yapılmamaktadır?

İstanbul Özleşmesinin 56.maddesindeki bildirimi yapmak için herhangi bir yasa çıkarmak gerekmiyor. Sözleşme anayasanın 90. maddesi gereğince zaten yürürlükte. Yani devletin cebinden bir kuruş para çıkmadan bu iletişim çağında kadına bir telefon açılması bile yeterli olabilir. Yeter ki niyet, kadına karşı şiddeti durdurmak ve kadın cinayetlerini önlemek için hepimiz bir şeyler yapmamız gerektiğini anlayalım.

Sorunun temelinde yatan toplumsal algıyı besleyerek kadına yönelik şiddetle mücadele edilmez. Bu tam tersi sonuçlar yaratır. Kadını sadece evin içinde, "çocukların bakımıyla ilgilenen kişi" olarak gören anlayış değişmeden, kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddet son bulmayacak.

Ancak aileyi güçlendirerek, asgari ücreti insanca yaşanacak düzeye çekerek, anneyi destekleyerek, çocukların bakımına ilişkin kadınların üstündeki yükü azaltarak, yeterli sayıda ve nitelikli gündüz bakım evleri kreşler açarak, yoksul ve dar gelirli ailelerin bebekleri için bez, çocuklar için temel besin maddelerinin temini garanti altına alarak, annelerin iş ve gelir sahibi olmasının önündeki engelleri kaldırarak onların daha huzurlu yaşamasını sağlanmalıdır. 

Bunların hiçbiri yapılmayıp "aileyi destekliyoruz" sözünün anlamı ve inandırıcılığı yoktur.

Hiçbir olgu kadının şiddete maruz kalmasının sebebi olamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfi Özkan Arşivi
SON YAZILAR