İslam medeniyeti..

İslam medeniyeti: 'İsa da Musa da  Peygamberim'

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Oxford İslamî Etütler Merkezinde”Medeniyetler İttifakı ve Türkiye"nin Rolü” konulu bir konuşma yapmış. Bu konuda siyasî olarak konuşmuş, bir din adamı olarak konuşmamış. Verilen demeçte din adamı açısından eleştirilecek bazı noktalar var. Her siyasi demeç salt İslam"a mal edilemez. Din adamı olarak bu siyasi demeç masaya yatırılmalıdır. Ben kendi açımdan konuyu ele almak istedim. Elbette başka din adamları da beni eleştirebilir. İslam tarihi boyunca yüzlerce mezhep oluşmuş, bugün de her cemâatin ve ulemasının kendine göre bir mezhebi var, her birinin apayrı mezhebi var.

Ben ilk önce medeniyet nedir? Bu tanım konusunu bazı âyet-i kerime mealiyle destekleyelim. Acba tarih boyunca medeniyetler arası savaş mı olmuş, yoksa medeniyetler çatışması olmuş mu?

Tarihteki Haçlı seferleri, birer medeniyet çatışmasıdır. Her medeniyet, gücü oranında ötekini veya ötekileri siyasi propaganda ve askeri propagandalarla etkilemeye çalışmıştır. Her medeniyet, gücü oranında ötekini ötelemek için uğraş vermiş ve varını yoğunu harcamıştır.

Medeniyet; bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü"dür.

Medeniyet, belirli bir insan topluluğu veya toplulukların belirli bir coğrafya üzerinde ve belirli bir zaman içinde ortaya koydukları değerlerle sınırlıdır. Uygarlık, binlerce yıl devam eden gelişmeler sonunda, insan aklının, bilim ve teknolojisinin katkısı ile ortaya çıkan ve tüm insanlığın eseri ve malı olan evrenselliği olmaktadır.

Araplar, Afrika kavimleri, Asya"da Gürgâniye, Harezmşahlar gibi meşhur Müslümanlar ve Müslüman Türkler, bugün bile gıpta edilen, imrenilen medeniyetler kurmuşlardır.

İslâmiyet, belli milletlere değil, bütün insanlığa özellikle yukarıdakilere imiştir. Her biri kendi çağında, en yüksek medenî seviyeye ulaşmak için lâzım olan her şeyi geliştirmiştir. Bu bakımdan İslâm medeniyeti cihânşümûl bir medeniyettir.

 Medeniyet, siyasal ve hukuksal kurumları, dini, ahlakı, felsefeyi, edebiyatı, sanatı, özetle bir “kültür”ü oluşturan bütün öğeleri içermektedir.

Batı modernitesinde ağırlığı gitgide artan bir “laikleşme” olayı, o uygarlığın niteliklerinden biri olagelmiştir. Ama her şeye karşın, bu gün bile, örneğin İtalya"da Katolikliğin, İngiltere"de, ABD" de ise Protestanlığın etkisi göz önüne alınmadan, o toplumların bazı olayları açıklamasız kalır. Türkiye"yi bu açıdan ele aldığımızda laiktir; ama camileri var, kandil geceleri kutlamaları var, ramazan orucunda iftar sofra davetleri ve teravih etkinlikleri var ve Müslüman"dır.

İbni Haldun ve Vico Spengler, kültürlerin organizmalar gibi doğup, büyüyüp geliştiklerini ve sonunda öldüklerini belirtirler. Doğma, büyüme, gelişme ve ölüm, tüm kültürlerin zorunlu olarak geçirdikleri aşamalardır, ortak yazgılarıdır ve hiçbir kültür bu döngüsellikten kurtulamaz.

Kültürler farklı olabilirler; hattâ onları belli tipler altında gruplandırmak da olanaklıdır; ama her biri kendi içlerinde yukarıdaki aşamaları yaşarlar ve son aşama olarak ölürler. Tarihin karanlık sayfalarında böyle göçüp gitmiş nice uygarlıkları hatırlayalım. Ama ölümsüzleşmesi gereken Asr-ı Saâdet modernitesi de vardır. Eğer Türkiye, Asr-ı Saâdet modernitesi yerine, Batı modernitesini örneksemişse o nasıl Müslümanlık ve uygar Müslüman örneği!?

Şimdi gelelim Sayın R. Tayyip Erdoğan"ın siyasî demecine:

“Ben Hz. Musa Aleyhisselama kendi peygamberim gibi iman ediyorum, saygı duyuyorum ve onu peygamber olarak görüyorum. Aynı şekilde Hz. İsa Aleyhisselama kendi peygamberim gibi iman ediyor ve onu bir peygamber olarak biliyor ona aynı şekilde saygı duruyorum. Ama aynı anlayışı ben Musevi'den Hıristiyan"dan da beklerim. Onlar da benim peygamberime aynı şekilde saygı duymak durumdadır.”

"Bunlar: "Ya Yahudi, ya Hıristiyan olmalısınız ki kişikli olasınız" diyorlar. De ki: "Aksine Hanif olarak İbrahim'in milletini benimsemeliyiz ki öyle olalım. O, asla müşrik olmadı".  Siz şöyle deyin: "Biz Allah'a, dolayısıyla bize indirilenle;  İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a ve torunlarına indirilen suhuflara,  ayrıca Musa ve  İsa'ya verilen  Kitablarla  Nebi  şah­siyetlere Rabblerince verilenlere iman ettik. Bunların hiç biri arasında i ayrıcalık görmeyiz.   Demek ki biz imanı dışa vuran Müslüman cemaa tiz"  Dolayısıyla onlar da tıpkı sizin böyle iman edişiniz gibi iman ederlerse kişilik kazanırlar.   Fakat kaçış gösterirlerse kesinkes onlar,    ayırımcılık yarışındadırlar. Ama Allah, seni onlardan kişilikli olmanla savacak.   Sen Allah"ın boyası ile iliklerine kadar boyanıver! Kimliğini belli et!: "Siyasi kimlik  boya olarak Allah'ınkinden daha güzel kimin boyasıymış! İşte biz yalnız O'na kul oluruz" diye haykır”. Bakara Sûresi: 135-138

Âyet-i kerime, başbakanımızın söylemini doğrulamakta ve eklemelerde bulunmaktadır. İşte o kişilik eklemesinde söylem eksik kalmaktadır.

Evet Yahudiler bugün için kişilik sahibidir; Siyonist cemâatleri var ve G 20"lere kişilik olarak katılıyorlar.

Hıristiyanlar da bugün için kişilik sahibidir; Din kökenli Vatikan devletleri var, siyasi birlik olarak Avrupa Birliği gibi kuruluşları var.

Peki, Sayın Başbakanımız Tayyip Erdoğan"ın G 20"lere katılırken laik Türkiye Cumhuriyeti kişiliğinin dışında hangi kimliği var? Âyet-i kerimede “Hanif kimliği”nden sözedilmektedir. Bu kimliği kazanabilmek için tıpkı Yahudi ve Hıristiyanların dinî ve siyasî birlikleri gibi Mekke"de Hılafet birliği olması gerekmektedir. Kur"an-ı Kerime göre o zaman kişilik sahibi olarak G 20"lerdeki öteki kişilik sahiplerine haykırabilecektir.

Laik T. C. Laik bir kişilik çabasında, bir Hıristiyan kulübü olan Avrupa Birliği kişiliğine üyeliğe sadece adaydır, T. C. Kimliği ve gizlenmek zorunda olan Hanif kimliği arasında bocalamaktadır.

Şimdi bir medeniyetler ittifakından söz ederken hangi kimliği kullanacağız? Laik T. C. Kimliği yoktur; çünkü Hıristiyan Kulübü olan  AB"nin kapısının eşiğine dayanmıştır. Açık bir kimliği kazanmadan Türkiye"yi üyeliğe kabul etmemektedir. Tarihte birçok üzücü olayın; bu tehlikeli potansiyelin günü geldiğinde en zararlı silahtan daha yıkıcı olabileceğinin örnekleri ile doludur”.

“Farklı dinlere ve kültürlere mensup kişiler arasındaki diyalog eksikliğinin, ön yargılar ve husumetin en az güvenlik sorunları kadar dünyayı tehdit etmektedir”.

“New York"ta Dünya Ticaret Merkezi ve Washington"da Pentagon binalarına yönelik çatışma, 2003 İstanbul`da HSBC ile İngiliz Konsolosluğu`na kanlı çatışma, El Kaide"nin Mart 2004'te tren istasyonları vahşetindeki İspanya çatışması... 2005"te, Londra`da 3 metroya ve 1 otobüse intihar saldırısı ve 2 Aralık 2008... Avrupa ve Kuzey Amerika İslami köktencilerin Mumbai saldırıları… “Medeniyetler Çatışmasının” bir parçası değil midir?

Burada ezilmiş insanların isyanı söz konusudur. Ezilen Müslümanların kimlik arayışı saldırılarıdır. Bu menfur olayları h,ç kimsenin ve akl-ı selim sahibi hiçbir vicdanın meşru sayması düşünülemez. Bizler cihadın beyinlerde ve kafalarda yapılmasından yanayız. Ama bu çatışmayı sergileyenler savunmalarında:

“Bugün Allah'ın kutsal topraklarının yeniden İslâmi kimliğine kavuşturulması için verilen mücadelenin terör olarak adlandırılması da, geçmişte Allah'ın peygamberlerinin "deli, büyücü" gibi adlarla adlandırılmasına benzer bir anti-propaganda operasyonudur. Yüce Allah bu mücadeleyi "cihad" olarak adlandırıyor. Bilmek gerekir ki, oradaki bağımsızlık mücadelesine gerekçe oluşturan olay, Müslümanların yurtlarının zorla ellerinden alınmasıdır” diyebiliyorlar.

Ekliyorlar: “Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirildiği sırada Filistin topraklarında sadece beş bin Yahudi bulunmasına rağmen bugün bu sayının üç buçuk milyona çıktığını, öte yandan o toprakların asıl sahipleri durumundaki dört milyon insanın mülteci durumuna düşürüldüğünü düşünürsek bu zulmün ne şekilde tahakkuk ettiğini daha iyi anlarız. Onlar sadece haksız yere gaspettikleri o toprakları ellerinde tutmakta ısrar etmekle kalmıyor, Müslümanların hâlen ellerinde kalan topraklarını da gasbetmek, mallarına zarar vermek, camilerini zorla ellerinden alarak eğlence merkezlerine çevirmek, işgalci askerlerle fiilen işbirliği yapmak, Müslümanlara sokak ortasında saldırmak, hatta camilerine girerek katliamlar gerçekleştirmek, işgal rejiminin özel timleri gibi çalışmak suretiyle Müslümanların bağımsızlık mücadelesine hedef olmayı birkaç kez hakediyorlar”…

Her üç uygarlık da laik kişilikleriyle anlaşmaktadır. Ama birisi laik Protestan ve öteki de laik Ortodoks kimlikleriyle ılımlı bir din sergileyerek G 20"ler çatısı altında birleşmektedirler. Ancak Türkiye de Hanif kimliğiyle değil de laik T. C. Kimliğiyle ittifaka katılmaktadır ve kabul görmektedir. İşte bu ittifakın adı “ılımlı” olmaktadır. Ama âyet-i kerimedeki kimliklerle ittifak değil çatışma içindedirler. İşte kişilik gösteren Hamas ve Hizbullah Hanif kişiliklerini haykırdıklarında Filisitn üzerine napalm, fosfor vb bombalar yağdırılmaktadır. Kişiliksiz el-Fetih yanlıları ise batı Şeria"da İsrail"in kişilikli çizmeleri altında paspas olmaktadır.

Hıristiyan milleti de Türkiye"yi ortaklığa veya birliğe alması için Kıbrıs Rum Kesimi gemilerine limanlarını açması koşulunda diretmektedir. T. C."nin KKTC"yi tanıma isteklerine kulak tıkamaktadır. Nasıl bir ittifak denemesi? Ilımlı olarak ittifak var, ancak kendi kimlikleriyle tam bir çatışma söz konusudur.

 Demek ki biz laik Müslümanlığı benimsediğimizde ılımlı Müslüman olmaktayız ve bu kimliksiz kimliğimizle, laik Protestan veya laik Katoliklerle yani ılımlılarla bir ittifakımız söz konusu olabilmektedir. Ancak çoğunluk Yahudi böyle bir ılımlılık göstermemekte ve anti laik olduğunu bas bas bağıran Yahudi cemâat üyeleri varlık göstermekte ve hükümetlere kafa tutabilmektedirler.

İşte en kişisel olarak Sayın Tayyip Erdoğan"da bu ezilmişlerin hakkını “one minute”larla, ırasından ve doğasından fışkıran samimi duygularla ve bu ibadet aşkıyla çalışmalarıyla Yahudi ve Hıristiyan kişilik sahiplerine karşı Hanifliğini savunmasından ötürü kendilerine oy vermekteyim. İşte bu kimliğiyle yalnız bırakılmaktadır.  Ancak inşallah Hanif Müslümanlık kimliği, birkaç arkadaşı ve Sayın Obama ile egemen kılacaklardır. Böylece Mehdi hareketi tamamlanacaktır; inşallah!

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR