İŞİN GERÇEĞİ BASIN BAYRAMI MI?

  "Basın Bayramı"  kulağa hoş geliyor. Çok güzel olur, bütün basın çalışanları  yaptıkları haberlerinden, yazılarından, çektikleri fotoğraflarından dolayı, evlerinin önünde arabalarında bombalanmadıkça, düşüncelerini açıkladıkları için acımasızca kurşunlaranarak öldürülmedikçe, çalıştıkları kurumları bombalanmadıkça,  gazeteci patronları tarafından işinden atılmadıkça basın bayramı gerçekten de kutlanabilir! Bilirsiniz her meslek gurubunun kendine has  bayramları ve günleri var. Basın çalışanlarının da 24 Temmuz Basın Bayramı var!. Her  yılın 24 Temmuzunda "Basın Bayramı" kutlanagelir. Yıllardır okurum ve izlerim, 24 Temmuz Basın Bayramına ilişkin tüm protokol gününden önce bir açıklama yaparak hatta basını da yanına alarak kahvaltılı yada yemekli sohbet toplantısı yaparlar. Geçtiğimiz hafta yerel ve ulusal  gazeteleri okudum televizyondan da takip ettim basın bayramının çeşitli etkinliklerini.  Hemen aklıma bir gün acaba yaptığımız haberden veya makalemizden dolayı demir parmaklıklar ardında olacak mıyız, ya da diğer basın emekçileri gibi bir gün kör kurşunla ya da bilinçli bir bombalanmayla yaşamımıza son verilecek mi soruları geldi. Çok değil bir iki ay öncesine kadar Çay TV çalışanlarından, Show TV"nin de muhabiri olan Gençağa Karafazlı sırf  muhalif haberciliği ve  gazeteciliği yüzünden  demir parmaklıklar ardına atılmıştı.  Muhalif bir gazeteci olarak organize suç örgütü oluşturmak gerekçesi ile şu anda tutuklu Gençağa Karafazlı meslektaşımız. Bunun gibi daha nice  basın emekçisi arkadaşımız içeride yıllarca  yatarken bizim dışarıda Basın Bayramını kutlamamız ne kadar keyifli? Bence mümkün değil ama sistemin çarkları beni, diğer tüm basın emekçisi  üstatlarımızı ve arkadaşlarımızı da alıp oradan oraya savurup duruyor. Çok yakın bir tarihte -bir hafta öncesiydi- Çağdaş Gazeteciler Derneğinin Ankara Şubesi tarafından Yerel gazeteciliği güçlendirmek amacıyla bu yıl ikincisi düzenlenen ödül törenin de yaşadıklarımız siz okurlarımla paylaşacağım. Bu kez anlatımımda yalnızca Çay TV"den Gençağa Karafazlı"nın adına verilen ödülün alınması esnasında yaşananlar olacak. Geçağa Karafazlı meslektaşımızın adını daha önceden de duymuştum. Fakat yazılarını hiç okumamıştım. Rize"de yaşayan bir gazeteci arkadaşımız olduğu için kendisiyle yüz yüze konuşamadık. Ancak Rize Çay TV"de yağtığı İŞİN GEREĞİ (GERÇEĞİ)  KONULU HABERİYLE Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şubesi tarafıdan TV programı dalında  ödüle layık görüldü görülmesine de ancak ödülü alacak olan basın emekçisi arkadaşımızın adresi Rize Cezaevi olduğundan ödülü almaya eşi Rize İHD temsilcisi  Günay Karafazlı geldi. Ankara Güniz Sokak No:42 de Divan Otel"de yapılan törende ödülünü alma sırası Gençağa Karafazlı"ya geldiğinde uzun bir bekleyiş oldu ve bir hanımefendi gelerek Gençağa şu anda cezaevinde organize suç örgütü (!) kurmaktan dolayı tutuklu diyerek eşinin ödülünü aldı. Günay Karafazlı eşininin ödülünü alırken bakın neler söyledi. Hatta uzun uzadıya konuşamayıp gözleri dolu dolu konuşmasını yarıda kesti. Günay Karafazlı"nın konuşmasından: ” Daha sonra yaptığı açıklamada Karafazlı, eşinin muhalif haberciliği yüzünden tutukludur. Bu ödülü emeği ile Gençağa Karafazlı"nın hak ettiğini ancak kendisi tutuklu bulunduğu için gelemedi. Muhalif haberciliğiyle bilinen Gençağa Karafazlı yaklaşık bir ay önce polisin düzenlediği bir operasyonla gözaltına alındı. Göz altına alındıktan sonra  çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. İşyerinde ve  evimizde yapılan aramalarda bilgisayarlara el konuldu. Karafazlı gözaltına alınma gerekçesi olarak gösterilen iddiaların tamamının soyut ve maddi hiçbir temele dayandırılmadığını iddia ederek “muhalif haberciliği yüzünden susturulmak istendiğini” söyledi. Basın emekçilerinden mutlaka muhalif ses yaratanlar var. Bunlar yazdıklarıyla, çizdikleriyle ve söyledikleriyle mutlaka ORGANİZE SUÇ MU KURMUŞ OLUYORLAR Kİ hemen tutuklanıp demirparmaklıklar ardına konuluveriyorlar ya da bir şekilde katlediliyorlar. En yakın örneği Gençağa Karafazlı, ondan önce niceleri var yazdıklarından, konuştuklarından, çizdiklerinden dolayı mahkum edilen ve öldürülen. Bana göre bu kadar büyük sorumsuzluktan sonra nasıl kalkılıyor da  FAİLİ MEÇHUL BASIN EMEKÇİLEİRİNİN FAİLLERİNİ BULUP ADALETE TESLİM ETMEDEN,  BASIN EMEKÇİLERİNİN BASIN BAYRAMINI TEBRİK EDİYORLAR. İŞİN GERÇEĞİ (GEREĞİ) BİZİM BASIN EMEKÇİSİ ARAKDAŞLARIMIZ HER ŞEYDEN ÖNCE MISIR UNU HAMURU OLMAYIP GÜCÜNÜ GÖSTERMEK İÇİN TEK YUMRUK OLMALI. Bakın o zaman basın emekçilerine uzanan eller nasılda anında kırılıyor. Bakın o zaman daha hiç canlı varlık basın emekçilerine dil uzatabiliyor mu? Bakın o zaman basın emekçileri nasıl sansürsüz bir yayın hayatı yaşıyor ve bayran yapıyorlar. Bütün bunları yapabilmek için sevgili meslektaşlarım, basın emekçileri mısır unu hamuru  gibi dağınık değil sımsıkı kenetlenmiş emekçiler olalım. Yoksa önüne gelen bizi yer yutar sıra bize geldiğinde sesimiz çıkar. Ama sesimizi kimse duymaz canı yanan yine bizler duyarız. Tıpkı Gençağa Karafazlı"nı ailesi ve yakın çalışma arkadaşları ile Çağdaş Gazeteciler  Derneği üyesi dostları duyar gerisi umurumda der yaşamını sürdürmeye devam eder. Oysa İŞİN GERÇEĞİ ÖYLE DEĞİL!.. İşin gerçeği hiçbir gazeteci kesinlikle yazdıklarından, konuştuklarından, çizdiklerinden, erlerinden dolayı yargılanmamalı, öldürülmemeli. İşin gerçeği ve gereği bu olmalı ki BASIN BAYRAMI yaşanabilsin öyle değil mi sevgili meslektaşlarım ve okurlarım. Basın Bayramıyla ilgili ÇGD genel Başkanı Ahmet ABAKAY"ın da ANKA haber ajansı kaynaklı bir basın açıklamasını okudum şöyleydi: "Tekelleşme sürecinde holdingci medya patronları ekonomik krizi de bahane ederek çok sayıda gazeteciyi kapı önüne koymakta, işsizliğe mahkum etmekte, muhabirlerin büyük bölümü ise zaten kadrosuz ya da çok düşük ücretlerle çalışmakta, artık sıfır zam olağan karşılanmakta, medya kuruluşlarına sendika sokulmamaktadır. " İktidarın basına tutumunu da sert bir dille eleştiren Abakay şöyle dedi: "Öte yandan bugünkü başbakan ve AKP iktidarı 6 yıldan beri kendisinden yana olmayan yayın organlarını gazetecileri düşman olarak görmekte, kendisini ya da uygulamalarını eleştirenlere, ekonomik , siyasal, psiikolojik baskılar uygulamakta, "hizaya gelmeyenleri" kapanmaya zorlamakta ve da yakınlarını devreye sokarak satın almaktadır.Yani, kendisine yandaş yapamadığı medya kuruluşlarının üzerine, "ya benim olursun ya yok olursun " anlayışıyla gitmektedir. Aynı anlayışı Başbakanlık, "akraditasyon" uygulaması ile gazeteciler arasında ayırım yaparak, aşağılayarak uygulamaktadır. "Samsun"da yerel bir internet gazete sahibi arkadaşımız İlyas Gün"ün yazısını okudum ve gerçekten de çok beğendim. İlyas Gün"ün yazısında da şunları ifade ediyordu: "Basının da bu ülkede özgür olduğu şehirler var. Şehir ismini vermeyeceğim. Bu şehirde gazete sahibi olan arkadaşımızın bana anlattıkları karşısında şaşırdım. Kısaca anlatmak istiyorum; Sevgili dostum ile bu şehrin belediye başkanı arasında yıllardır bir husumet varmış. Bu dostum, sürekli belediye başkanını  gazetesinde eleştirip duruyormuş. Hatta iyi yaptığı şeylerin bile kötü bir tarafını bulup eleştirmeye devam ediyormuş. Tam 5 yıl bu eleştirilere  devam etmiş. Ancak, belediye yerel basının ayakta kalması için her ay çeşitli reklam giderleri vb. gazetelere belirli oranda destek oluyormuş. Hatta kendisini hiç rahat bırakmayan bu dostumun gazetesine de aynı desteği vermiş. 5 yıl sonunda yeniden seçimlere gidilirken, bütün muhalefet bu gazetede soluğu alıyormuş. Sevgili dostum da düşünmüş, "Tam zamanı geldi. Yıllardır ben bu belediye başkanını yıkmak için mücadele ediyorum. Şimdi aslında eylem zamanı yani bir aday desteklemek gerekir" demiş. Ancak, şunu aklına getirmiş. "Benim bunu eleştirdiğim kadar kimse eleştirmedi. Ama Belediye Başkanı yinede bize ve bütün yerel gazetelere destek vermek için elinden geleni yaptı. Şimdi yeni seçilecek olan başkan, güzel yazarsam bana destek çıkar da, ya kötü yazdığımda ne yapacak? İşte kırılma noktası burası... Ve ortada kalmaya devam etmiş...Hiç kimseyi desteklememiş. Tekrar aynı başkan seçilmiş ve gazeteye ziyarete gelmiş. Asıl ilginç olanı burası. İlginç diyorum, biz bunu Samsun'da hiç görmediğimizden olsa gerek. Başkan değerli dostuma verdiği destekler için teşekkür etmiş. "Hayda ben sana hiç destek olmadım ki hep eleştirdim.Bana niye teşekkür ediyorsun" demiş. Başkanda, "Sen benim asıl dostumsun. Beni, eleştirmen yaptığım hataları görmeme ve kendime göre güzel olduğuna inandığım şeylerin hatalı olabileceğini düşünmeme vesile oldun. Bundan güzel ne var ki; benim senin gibi gazetelere ihtiyacım var" demiş. Bütün bunlardan sonra  Samsun"da sohbet ettiğim gazete okuyan ve televizyon izleyen birkaç yurttaşımızla konuştum. Ülkede Basın Özgürlüğünden ve Sansürün kaldırılışının 101. yılına ilişkin neler söyleyeceksiniz diye sorduğumda ülkemizde basın bayramı ve özgürlüğü mü güldürmeyin beni e o zaman Uğur Mumcu ve daha niceleri neden katledildi. Bir yığın gazeteci neden yazdıklarından dolayı çicdikleri karikatürlerden dolayı cezaevindeler yada yargılanıyorlar. Televizyonlarda yaptıkları haberlerden dolayı neden tutuklanmaktalar.  Bir başka yurttaşımız da :"ülkede eğer basın özgürlüğü varsa ben de afedersiniz ama şu cumhuriyet meydanına çıkıp eşek gibi anıracağım. Nerde bizim ülkemizde öyle özgürlükler" diyerek konuştu. Son bir yurttaşımızda :"bizim ülkemizde basın hiç zaman milletimizin müşterek sesi olamadı. Olmayacak da. Bu kah hükümetler, kah gzete patronlarından ve yerel yöneticilerden bazen de kendini bilmez bireylerin sayesinde olmaktadır" dedi. Evet sevgili okurlarım ve meslektaşlarım 24 Temmuz Basın Bayramına ilişkin söyleyeceklerim daha fazla ancak biliyorsunuz her yazının bir sonu olmalı yine de iyimser bir düşünceyle BASIN BAYRAMIMIZI geçte olsa kutlarım. Bu yazımı değerli meslektaşım GENÇAĞA KARAFAZLI"ya başta olmak üzere tüm meslektaşlarıma ithaf ediyorum.
İŞİN GERÇEĞİ  BASIN BAYRAMI MI?

  "Basın Bayramı"  kulağa hoş geliyor. Çok güzel olur, bütün basın çalışanları  yaptıkları haberlerinden, yazılarından, çektikleri fotoğraflarından dolayı, evlerinin önünde arabalarında bombalanmadıkça, düşüncelerini açıkladıkları için acımasızca kurşunlaranarak öldürülmedikçe, çalıştıkları kurumları bombalanmadıkça,  gazeteci patronları tarafından işinden atılmadıkça basın bayramı gerçekten de kutlanabilir! Bilirsiniz her meslek gurubunun kendine has  bayramları ve günleri var. Basın çalışanlarının da 24 Temmuz Basın Bayramı var!. Her  yılın 24 Temmuzunda "Basın Bayramı" kutlanagelir. Yıllardır okurum ve izlerim, 24 Temmuz Basın Bayramına ilişkin tüm protokol gününden önce bir açıklama yaparak hatta basını da yanına alarak kahvaltılı yada yemekli sohbet toplantısı yaparlar. Geçtiğimiz hafta yerel ve ulusal  gazeteleri okudum televizyondan da takip ettim basın bayramının çeşitli etkinliklerini.  Hemen aklıma bir gün acaba yaptığımız haberden veya makalemizden dolayı demir parmaklıklar ardında olacak mıyız, ya da diğer basın emekçileri gibi bir gün kör kurşunla ya da bilinçli bir bombalanmayla yaşamımıza son verilecek mi soruları geldi. Çok değil bir iki ay öncesine kadar Çay TV çalışanlarından, Show TV"nin de muhabiri olan Gençağa Karafazlı sırf  muhalif haberciliği ve  gazeteciliği yüzünden  demir parmaklıklar ardına atılmıştı.  Muhalif bir gazeteci olarak organize suç örgütü oluşturmak gerekçesi ile şu anda tutuklu Gençağa Karafazlı meslektaşımız. Bunun gibi daha nice  basın emekçisi arkadaşımız içeride yıllarca  yatarken bizim dışarıda Basın Bayramını kutlamamız ne kadar keyifli? Bence mümkün değil ama sistemin çarkları beni, diğer tüm basın emekçisi  üstatlarımızı ve arkadaşlarımızı da alıp oradan oraya savurup duruyor. Çok yakın bir tarihte -bir hafta öncesiydi- Çağdaş Gazeteciler Derneğinin Ankara Şubesi tarafından Yerel gazeteciliği güçlendirmek amacıyla bu yıl ikincisi düzenlenen ödül törenin de yaşadıklarımız siz okurlarımla paylaşacağım. Bu kez anlatımımda yalnızca Çay TV"den Gençağa Karafazlı"nın adına verilen ödülün alınması esnasında yaşananlar olacak. Geçağa Karafazlı meslektaşımızın adını daha önceden de duymuştum. Fakat yazılarını hiç okumamıştım. Rize"de yaşayan bir gazeteci arkadaşımız olduğu için kendisiyle yüz yüze konuşamadık. Ancak Rize Çay TV"de yağtığı İŞİN GEREĞİ (GERÇEĞİ)  KONULU HABERİYLE Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şubesi tarafıdan TV programı dalında  ödüle layık görüldü görülmesine de ancak ödülü alacak olan basın emekçisi arkadaşımızın adresi Rize Cezaevi olduğundan ödülü almaya eşi Rize İHD temsilcisi  Günay Karafazlı geldi. Ankara Güniz Sokak No:42 de Divan Otel"de yapılan törende ödülünü alma sırası Gençağa Karafazlı"ya geldiğinde uzun bir bekleyiş oldu ve bir hanımefendi gelerek Gençağa şu anda cezaevinde organize suç örgütü (!) kurmaktan dolayı tutuklu diyerek eşinin ödülünü aldı. Günay Karafazlı eşininin ödülünü alırken bakın neler söyledi. Hatta uzun uzadıya konuşamayıp gözleri dolu dolu konuşmasını yarıda kesti. Günay Karafazlı"nın konuşmasından: ” Daha sonra yaptığı açıklamada Karafazlı, eşinin muhalif haberciliği yüzünden tutukludur. Bu ödülü emeği ile Gençağa Karafazlı"nın hak ettiğini ancak kendisi tutuklu bulunduğu için gelemedi. Muhalif haberciliğiyle bilinen Gençağa Karafazlı yaklaşık bir ay önce polisin düzenlediği bir operasyonla gözaltına alındı. Göz altına alındıktan sonra  çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. İşyerinde ve  evimizde yapılan aramalarda bilgisayarlara el konuldu. Karafazlı gözaltına alınma gerekçesi olarak gösterilen iddiaların tamamının soyut ve maddi hiçbir temele dayandırılmadığını iddia ederek “muhalif haberciliği yüzünden susturulmak istendiğini” söyledi. Basın emekçilerinden mutlaka muhalif ses yaratanlar var. Bunlar yazdıklarıyla, çizdikleriyle ve söyledikleriyle mutlaka ORGANİZE SUÇ MU KURMUŞ OLUYORLAR Kİ hemen tutuklanıp demirparmaklıklar ardına konuluveriyorlar ya da bir şekilde katlediliyorlar. En yakın örneği Gençağa Karafazlı, ondan önce niceleri var yazdıklarından, konuştuklarından, çizdiklerinden dolayı mahkum edilen ve öldürülen. Bana göre bu kadar büyük sorumsuzluktan sonra nasıl kalkılıyor da  FAİLİ MEÇHUL BASIN EMEKÇİLEİRİNİN FAİLLERİNİ BULUP ADALETE TESLİM ETMEDEN,  BASIN EMEKÇİLERİNİN BASIN BAYRAMINI TEBRİK EDİYORLAR. İŞİN GERÇEĞİ (GEREĞİ) BİZİM BASIN EMEKÇİSİ ARAKDAŞLARIMIZ HER ŞEYDEN ÖNCE MISIR UNU HAMURU OLMAYIP GÜCÜNÜ GÖSTERMEK İÇİN TEK YUMRUK OLMALI. Bakın o zaman basın emekçilerine uzanan eller nasılda anında kırılıyor. Bakın o zaman daha hiç canlı varlık basın emekçilerine dil uzatabiliyor mu? Bakın o zaman basın emekçileri nasıl sansürsüz bir yayın hayatı yaşıyor ve bayran yapıyorlar. Bütün bunları yapabilmek için sevgili meslektaşlarım, basın emekçileri mısır unu hamuru  gibi dağınık değil sımsıkı kenetlenmiş emekçiler olalım. Yoksa önüne gelen bizi yer yutar sıra bize geldiğinde sesimiz çıkar. Ama sesimizi kimse duymaz canı yanan yine bizler duyarız. Tıpkı Gençağa Karafazlı"nı ailesi ve yakın çalışma arkadaşları ile Çağdaş Gazeteciler  Derneği üyesi dostları duyar gerisi umurumda der yaşamını sürdürmeye devam eder. Oysa İŞİN GERÇEĞİ ÖYLE DEĞİL!.. İşin gerçeği hiçbir gazeteci kesinlikle yazdıklarından, konuştuklarından, çizdiklerinden, erlerinden dolayı yargılanmamalı, öldürülmemeli. İşin gerçeği ve gereği bu olmalı ki BASIN BAYRAMI yaşanabilsin öyle değil mi sevgili meslektaşlarım ve okurlarım. Basın Bayramıyla ilgili ÇGD genel Başkanı Ahmet ABAKAY"ın da ANKA haber ajansı kaynaklı bir basın açıklamasını okudum şöyleydi: "Tekelleşme sürecinde holdingci medya patronları ekonomik krizi de bahane ederek çok sayıda gazeteciyi kapı önüne koymakta, işsizliğe mahkum etmekte, muhabirlerin büyük bölümü ise zaten kadrosuz ya da çok düşük ücretlerle çalışmakta, artık sıfır zam olağan karşılanmakta, medya kuruluşlarına sendika sokulmamaktadır. " İktidarın basına tutumunu da sert bir dille eleştiren Abakay şöyle dedi: "Öte yandan bugünkü başbakan ve AKP iktidarı 6 yıldan beri kendisinden yana olmayan yayın organlarını gazetecileri düşman olarak görmekte, kendisini ya da uygulamalarını eleştirenlere, ekonomik , siyasal, psiikolojik baskılar uygulamakta, "hizaya gelmeyenleri" kapanmaya zorlamakta ve da yakınlarını devreye sokarak satın almaktadır.Yani, kendisine yandaş yapamadığı medya kuruluşlarının üzerine, "ya benim olursun ya yok olursun " anlayışıyla gitmektedir. Aynı anlayışı Başbakanlık, "akraditasyon" uygulaması ile gazeteciler arasında ayırım yaparak, aşağılayarak uygulamaktadır. "Samsun"da yerel bir internet gazete sahibi arkadaşımız İlyas Gün"ün yazısını okudum ve gerçekten de çok beğendim. İlyas Gün"ün yazısında da şunları ifade ediyordu: "Basının da bu ülkede özgür olduğu şehirler var. Şehir ismini vermeyeceğim. Bu şehirde gazete sahibi olan arkadaşımızın bana anlattıkları karşısında şaşırdım. Kısaca anlatmak istiyorum; Sevgili dostum ile bu şehrin belediye başkanı arasında yıllardır bir husumet varmış. Bu dostum, sürekli belediye başkanını  gazetesinde eleştirip duruyormuş. Hatta iyi yaptığı şeylerin bile kötü bir tarafını bulup eleştirmeye devam ediyormuş. Tam 5 yıl bu eleştirilere  devam etmiş. Ancak, belediye yerel basının ayakta kalması için her ay çeşitli reklam giderleri vb. gazetelere belirli oranda destek oluyormuş. Hatta kendisini hiç rahat bırakmayan bu dostumun gazetesine de aynı desteği vermiş. 5 yıl sonunda yeniden seçimlere gidilirken, bütün muhalefet bu gazetede soluğu alıyormuş. Sevgili dostum da düşünmüş, "Tam zamanı geldi. Yıllardır ben bu belediye başkanını yıkmak için mücadele ediyorum. Şimdi aslında eylem zamanı yani bir aday desteklemek gerekir" demiş. Ancak, şunu aklına getirmiş. "Benim bunu eleştirdiğim kadar kimse eleştirmedi. Ama Belediye Başkanı yinede bize ve bütün yerel gazetelere destek vermek için elinden geleni yaptı. Şimdi yeni seçilecek olan başkan, güzel yazarsam bana destek çıkar da, ya kötü yazdığımda ne yapacak? İşte kırılma noktası burası... Ve ortada kalmaya devam etmiş...Hiç kimseyi desteklememiş. Tekrar aynı başkan seçilmiş ve gazeteye ziyarete gelmiş. Asıl ilginç olanı burası. İlginç diyorum, biz bunu Samsun'da hiç görmediğimizden olsa gerek. Başkan değerli dostuma verdiği destekler için teşekkür etmiş. "Hayda ben sana hiç destek olmadım ki hep eleştirdim.Bana niye teşekkür ediyorsun" demiş. Başkanda, "Sen benim asıl dostumsun. Beni, eleştirmen yaptığım hataları görmeme ve kendime göre güzel olduğuna inandığım şeylerin hatalı olabileceğini düşünmeme vesile oldun. Bundan güzel ne var ki; benim senin gibi gazetelere ihtiyacım var" demiş. Bütün bunlardan sonra  Samsun"da sohbet ettiğim gazete okuyan ve televizyon izleyen birkaç yurttaşımızla konuştum. Ülkede Basın Özgürlüğünden ve Sansürün kaldırılışının 101. yılına ilişkin neler söyleyeceksiniz diye sorduğumda ülkemizde basın bayramı ve özgürlüğü mü güldürmeyin beni e o zaman Uğur Mumcu ve daha niceleri neden katledildi. Bir yığın gazeteci neden yazdıklarından dolayı çicdikleri karikatürlerden dolayı cezaevindeler yada yargılanıyorlar. Televizyonlarda yaptıkları haberlerden dolayı neden tutuklanmaktalar.  Bir başka yurttaşımız da :"ülkede eğer basın özgürlüğü varsa ben de afedersiniz ama şu cumhuriyet meydanına çıkıp eşek gibi anıracağım. Nerde bizim ülkemizde öyle özgürlükler" diyerek konuştu. Son bir yurttaşımızda :"bizim ülkemizde basın hiç zaman milletimizin müşterek sesi olamadı. Olmayacak da. Bu kah hükümetler, kah gzete patronlarından ve yerel yöneticilerden bazen de kendini bilmez bireylerin sayesinde olmaktadır" dedi. Evet sevgili okurlarım ve meslektaşlarım 24 Temmuz Basın Bayramına ilişkin söyleyeceklerim daha fazla ancak biliyorsunuz her yazının bir sonu olmalı yine de iyimser bir düşünceyle BASIN BAYRAMIMIZI geçte olsa kutlarım. Bu yazımı değerli meslektaşım GENÇAĞA KARAFAZLI"ya başta olmak üzere tüm meslektaşlarıma ithaf ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR