İNANCI OLMAYAN BİR TOPLUMDAN NE BEKLENİRKİ?

 Eskiden  her  konuda insanlar  birbirlerine saygı gösterirlerdi. Oruç tutmayanlar, tutanlara, namaz kılmayanlar kılanlara, Hacca gitmeyenler, gidenlere saygı duyarlardı. Kendilerinin yapmadığı   veya yapamadığı ibadetleri  başkalarının yapmasından mutluluk duyar ve hürmet ederlerdi. Şimdi ise sanki şehrimize hiç Ramazan ayı gelmemiş gibi nerede ise lokantaların tamamına yakını açık ve insanlar hiç sıkılmadan utanmadan toplumun önünde yiyip, içebiliyorlar.

Eskiden Ramazanda yemek yenilen  mekanların camlarına perde asılır veya dışarıdan görünmeyecek bir biçimde kapatılırdı. Şimdi ise Ramazanda yemek yiyenler adeta diğerlerine poz verircesine iş yerlerinin kaldırımlarında masalarda yemek yiyorlar. Her toplumun mutlaka  bir inancı olmalı ve o inancının gereği  olan kuralları yerine getirmelidir. İnancı olmayan insanların yaşadığı toplumlarda huzurdan ve mutluluktan bahsetmek zaten mümkün değildir.

                Dilerseniz  bazı örnekler vererek bu konuyu biraz irdeleyelim;  Dün vefat eden bir iş adamı ile ilgili bazı gazetelerde bir ilan gördüm. İlanı veren vatandaş ölen kişi için ikinci Tanrım demiş!  Bu ne demek sorarım size Tanrı tek ilah olan Yüce Rabbimizdir. Hiçbir faniden Tanrı olabilir mi?  Bunu yazan insanların hiç mi inanç dünyaları yok veya  nasıl bir inanışları var ki, bir insan için ikinci Tanrım diyebiliyorlar. Ben bu güne kadar böyle bir ölüm ilanı görmedim. İnsan kendisine iyilik yapan kişilere minnet duyabilir, onlara vefalı olmak adına  methü sena edebilir ancak bir şeyi yaparken inancından taviz verirse işte orada sıkıntı var demektir. 

Orhan Gencebay dahi türküsünde “kula kulluk edene yazıklar olsun” derken  kendisine yardım eden bir Fani için “ikinci Tanrım” diyenlere yazıklar olsun. Kaldı ki o insanların yaşam biçimlerine bakıldığında değil Tanrılık, kulluk dahi yapacak durumda olup olmadıkları tartışılır.

                Dikkat edecek olursanız bazıları İslami yaşam biçimini “nasıl dejenere ederiz “peşinde. Bu insanlar  İslam'ın, Kuran'ın emirlerini söyleyen insanları yerden yere vurmanın peşindeler. Sorarım size Hamile bir bayan yedi sekiz aylık bebeğinin ortaya koyduğu şişkinlikten oluşan karnının üzerine çeşitli sloganlar yazarak sokaklara  çıkması hangi inancın gereğidir? Kimse çıkıp bu konuyla ilgili görüş beyan etmiyor ama bir Hocaefendi  sohbette biraz radikal bir konuşma yaptı diye yer yerinden oynuyor. Ben yapılan konuşmayı dinlemedim. Hocaefendi  “Hamile kadın  hiç sokağa çıkamaz” demiş ise elbette yanlış söylemiş. Olayların bu yönü ele alınıncaya kadar toplum olarak yaşam biçimimizin,  inandığımız din ile ne kadar ilgisi var diye sorgulamak daha doğru bir yaklaşım biçimi olmaz mı?

Televizyon seyrederken belgesel seyretmeyi çok seviyorum. Özellikle ülke ülke gezen ve program yapan yapımcıların programlarının adeta tiryakisiyim. Halkın yaşam biçimini de yayınlayan yapımcı ve programcıların programlarını seyrederken dikkatimi en fazla çeken şey gezilen ülkelerdeki insanların yaşayış biçimi oluyor. Örneğin bir Hıristiyan ülkesini  gösterirken orada  yaşayan insanların giyim, kuşam, yeme, içme gibi adetlerine baktığımda ülkemizdeki insanlardan çok farklı bir yaşam biçimi olmadığını görüyorum. Sorarım size bir hıristiyan ülkesindeki insanların giyim kuşamı ile İslam ülkesindeki insanların giyim kuşamı özellikle bayanlarda aynı olması sizce doğru  bir yaşam biçimi mi? Bizim inandığımız yüce kitabımızda bayanların giyim kuşam biçimi açıkça ortaya konulmuş, bu yaşam biçimini reddedercesine ve erkekleri çileden çıkarırcasına her tarafları çırılçıplak sokakta gezen insanlara ne demeli siz takdir edin.

 Diyeceksiniz ki ülkemizde demokrasi var. Elbette var ona kimse  bir şey demiyor.Dileyen dilediği  gibi giyer de, gezer de ancak kendimizi tarif ederken hangi dine mensup olduğumuzu söylediğimizde birisi çıkıp dese ki “iyi güzel de kardeşim senin yaşam biçiminle inandığın dinin ne ilgisi var. İzah et o zaman ne cevap vereceğiz?”  Toplum olarak öyle bir hale gelmişiz ki inandığımız değerleri yaşamama noktasında zirve yapıp bu kez yaşadığımız yaşam biçiminin inancımızın gereği olduğuna inanmaya başlamışız. Allah korusun bu gidişin sonu hiç de iyi değil.

İnandığımız dini bizlere gönderen Yüce Rabbimiz o kadar mükemmel bir Kitap göndermiş ki kiminle evlenebileceğimizden tutun da, kiminle aynı sofrada yiyeceğimize kadar hatta ve hatta kimin yanında eşlerimizin başlarını açacaklarına kadar en ince detaylar  anlatılmış. Özellikle okur yazar takımına tavsiyem teksas, tommiks türü boş kitaplar okuyup anılar anlatmak yerine temel kaynak eserlerimizi okuyup toplumu aydınlatmaları hem topluma, hem kendilerine fevkalade yarar sağlayacaktır. Sözlerime son verirken Yüce Rabbimden kendisine hakkı ile inanıp, gereğini yerine getiren kullar zümresine bizleri ilhak eylemesini temenni ediyorum. Kalın sağlıcakl

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR