HALEP ORADAYSA ZULÜM BURADA

     Bir zamanlar Halep oradaysa arşın burada diyorduk, şimdi ne diyeceğiz acaba? Yalan değil gerçekten şimdi Halep oradaysa arşına gerek yok, zulüm burada duruyor, çünkü Halep düştü. İçimize ateş düştü. Modern denilen, medeniyet çağı denilen bu zamanda koskoca bir şehir; bütün dünyanın gözü önünde, yine modern ve özgürlükçü yaftaları ile dünyayı kandıran vahşi batının desteğiyle savunmasız kadınlar, masum çocuklar, ihtiyar erkekler vahşice katledildi. Sözün bittiği yer burası olsa gerek. Bu zulüm yine diğerleri gibi batı menşeli bir zulümdür. Zulüm, katliam ve haksızlık karşısında sessiz kalmak, tepki vermemek dilsiz şeytanlıksa zulmü ve katliamı desteklemek nedir. Zulmü ve katliamı desteklemek elbette büyük şeytanlıktır.

     Savaş sayesinde mayın tarlaları içinde büyümek, geçimini bölgedeki mayınları toplayıp satarak sürdürmek nasıl bir yaşam tarzıdır? Bilen var mı? Orta doğu çocuklarının, daha doğrusu hüzün çocuklarının yaşam tarzı savaş oldu. Şimdi buna yeni çocuklar, Halepli çocuklar da dâhil oldular. Bu ıstırabı, bu çaresizliği, bu can yakan çileyi bilmek mümkün mü? Bu çocukların çektiği sıkıntıyı anlamak mümkün mü? O çocukların bedenleri gibi hayatları da paramparça edilmiş durumda. Hayatları, bedenleri, aileleri, duyguları, gelecekleri hayata dair ne varsa her şeyleri paramparça edilmiş bu yüreklerin duygusu nasıl bir duygudur? Bunu anlayan var mı, yaşayan var mı? Oysaki bu çocuklar bizden çok uzakta değiller. Hemen yanı başımızda yaşıyorlar. Tüm acıların, savaşların, dramatik olayların, tirajı komik hikâyelerin, sürgünlerin, ölümlerin, katliamların, ihanetlerin, ölmüş hayallerin, kaybolmuş geleceklerin ve de elden kaymış mutluluğun, en katmerli hüzünlerin, ellerinden alınmış hayatların merkez üssü olan Ortadoğu’da yaşıyor bu çocuklar. Yani bizim coğrafyamızda meydana geliyor bu olaylar. Bizim memleketimizde, bizim yüreğimizde cereyan ediyor bu olaylar. Bizim evimizin içinde, can evimizde, yüreğimizde esiyor bu kasırgalar.

       Medeni olarak lanse edilen, aslında vahşetin menşei olan Avrupa’nın saklı cennetinin aksine burada saklı hüzünler yaşanmaktadır her gün. Bu lime lime edilmiş hayatlara tanık olsanız da o hayatın bir parçası olmadan, o hayatı yaşamadan anlamak mümkün değil. İnsanı bunu anlamaya iten şey sadece meraktır. Yoksa o yaraya merhem olmayı, onları anlamayı sağlayan bir maharetimiz de yok bizim. Hayatı boyunca sorgulamadan yaşamaya alışmış, her dediği yerine getirilmiş modern dünyanın şımarık çocukları nasıl anlayacak bu durumu. Hiç mümkün olmadığı gibi batı zaten bu zulüm ve acıları bize yaşatmak için çabalamaktadır. Oysaki vicdan, akıl ve merhamet bizi medeniyetin göbeğinde yaşanmış, bombaların parçaladığı, bu zulüm dolu hayatların izini sürmeye çağırmaktadır.

 

     Sözü değil eylemi yükseltmek gerekir. Gök gürültüsünde değil ağacın dibine inen suda hayat vardır. Ağacın köküne, en dibine inip damarlarına, dallarına giren sudur yaprakları yeşerten şey. Olayı yaşamadan onu anlamak mümkün değil. Zulmün kaynağına inmeden zalimi durdurmak mümkün değil. Zalimin karşısına dikilmeden zulmünü bitirmek mümkün değil. Zalimin karşısına dikilmek için sağlam bir iman ve cesaret dolu bir yürek gerekir. Bu sağlam iman ve cesaret dolu yürek ise bizim kendi ruhumuzda bulunmaktadır. Ruhumuzu kaybettiğimiz için cesaretimizi ve imanımızı da kaybedilmiş bulunmaktadır. Kayıtlı zulümlerin failleri, daha doğrusu faili malum cinayetlerin failleri yanı başımızda bazen de içimizde meçhul sebeplerden dolayı serbestçe dolaşıp duruyorlar.  İşte bundan dolayı da her gün bin bir türlü zulüm ve katliamlarla karşı karşıya kalıyoruz.

      İçimizi yakan bu ateşi tutuşturanlar ne kadar suçluysa; tepkisiz duran, hatta birbiriyle uğraşan bizler de o kadar suçluyuz. Tam da Siyonizm’in ve savaş aktörlerinin istediği kıvama gelmiş bulunuyoruz. Zalimler ne kadar odun taşıdıysa bu ateşe bizler de o kadar odun taşıdık bu ateşe. En büyük operasyon bilinçaltına yapılmaktadır. Düşmana yardım etti, aynı safta yer aldı diye birbirimize saldırmanın nedeni budur. Orta doğunun mazlum halkları olarak aklımızı kullanıp düşmana karşı, zulme ve haksızlığa karşı birleşmediğimiz, tek yürek olmadığımız sürece suçlu biziz. Aklımızı kullanmadığımız sürece başımıza daha çok olaylar gelecektir. Komşumuzun evini saran bu ateş bir gün bizim evimize de sıçrayabilir. Allah, pisliği aklını kullanmayanların üzerine bırakır.( Yunus Süresi-100) Aklımızı kullanmadığımız sürece daha çok felaketler bizi sarsıp bin bir türlü dertlere, kederlere ve akıl tutulmalarına maruz kalacağımız bellidir. Allah aklımızı başımıza toplamayı nasip etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İsmail Okutan Arşivi
SON YAZILAR