GÜZEL BİR YAZI

Bugün size bir arkadaşımın facebook paylaşımında okuduğum ve çokta hoşuma giden bir yazıyı aktarmak istiyorum. Paylaşımı yapan Londra’da yaşayan bir Kürt kökenli Türk vatandaşı olup yazının tamamının gerçek olduğundan sizlerle paylaşma gereği duydum; yazının orijinaline dokunmadan sizi yazıyla baş başa bırakıyorum:

 

“LONDRA'DAN BANA GELEN

BİR MEKTUP. UZUN AMA OKUMAYA DEĞER. VAKTİ OLAN OKUSUN İSTERİM.

 

S.a. güzel insan, şimdiki paylaşımına benzer bir hikâye Londra’dan... Allah istikametten ayırmasın... "Bugün benim için heyecanla beklediğim bir gündü. Geçen seneden oğlumun okulunda tanıştığım bazı anneler evime geleceklerdi. Zaman zaman onların evlerine misafir oldum fakat ilk defa toplu olarak ben ağırlayacaktım bu sefer onları.

Türk mutfağını çok seven bu insanları en iyi şekilde ağırlamak istiyordum. Bildiğim bütün marifetleri sergilemek için uğraştım.

Sofrayı hazırladığımda izin isteyerek fotoğraf çektiler. Ler diyorum çünkü kendileri bir caps'e konu olabilecek şekilde sıralanıp çektiler fotoğrafları. Kek, içli köfte, poğaça vb canlı olsalardı kendilerini kırmızı halıda yürüyen ünlülerden hissedebilirlerdi pekâlâ... Şimdi diyorum keşke ben de telefon tutan elleri çekseydim.

Neyse bakmayın böyle yazdığıma bende uydum furyaya, bir sofra fotoğrafı da ben çektim, fakat öylesine, yayınlamak için değil...

Neyse konudan konuya geçildi. Hemen hepsinin ağzından "evin çok güzel" cümlesi çıktı. Yanlış anlaşılmasın, evimi övmek için yazmıyorum.

Ben geçen sene aralarındaki bir arkadaşın evini ziyaret ettiğimde - yeni doğan ikizleri için - iki gün kendime gelememiştim.

Evinden çıkarken en yakın zamanda beklerim demiştim ama davet edememiştim bir türlü. Kendisini kötü hissetmesinden korkuyorum. Zira oksijen almak zorunda kalan ikizleri ve 4 yaşındaki kızıyla yaşamak zorunda kaldıkları ev, bir zamanlar ülkesini işgal edenlerin vicdanı kadardı... Ya da Irak savaşında bütün kötülüklerini o topraklara döken güçlerin şerefi gibiydi. Kısaca çok zor şartlarda yaşıyordu canım arkadaşım, ama dilinden düşmeyen şükrü ile o evde kendine bir cennet kurmuştu.

Çok beğendikleri evimi anlatayım biraz. Türkiye'de kutu gibi diye tanımlanan evlerden. Bir odasına girdiğinizde kapıyı kapatınca kendinizi hapsolmuş hissedebilirsiniz, dar küçük odalar falan... Hep yeterli dolabım olmamasından şikâyet ediyordum mesela, bugüne kadar... Eski evimde gömme dolap doluydu ama 180 küsur yıllık bina ve Londra merkezde olunca arada farecikler ziyaret ediyordu, o zamanda şükürsüzlüğüm için bir sebep bulmuşçasına bu sebebi sömürüyor, acımasızca mutsuz ediyordum kendimi.

Bugün aklım başıma geldi fakat ne kadar süreliğine benle kalır bu akıl, bilemiyorum.

Evet, küçük, yeterli dolabım yok ama...

Evim var...

Bazıları için, bilhassa ülkesinden ayrılıp başka ülkelere iltica etmek zorunda kalanlar için, çok güzel sayılabilecek bir evim var.

Kimbilir vatanlarında ne güzel evleri vardı.

Burada, sığınmak zorunda kaldıkları ülkede hiçbir zaman "onların" olamayacak, en güzel evlerde olsalar da "vatan topraklarındaki evleri" düşleyecekler belki...

Biri annesinden bahsederken "Hâlâ Irak'a dönerek, bahçeli evinde kalmanın hayalini kuruyor" dedi.

Savaşı yaşayanınız var mı diye sordum. Bir tanesi parmaklarıyla gözlerini işaret ederek, gördüm dedi. Daha fazlasını soramadım. O kadar şiddet içerikli geldi ki bu cevap, tıpkı bugünlerde maruz kaldığımız Suriye capsleri ve videolarını gördüğümdeki gibi üzüntüye boğulacağımı hissederek devam edemedim.

O fotoğraflara sosyal medyada da denk gelince hızla geçiyor ya da iletiyi engelliyorum. Görmek bilinçlenmeyi tek başına sağlayan bir şey değil maalesef ki...

Arkadaşların geneli Iraklı idi. Aralarında Sünnisi, Şiisi, Arabı, Kürdü vardı. Vatan topraklarındayken birbiriyle savaşan bu insanlar vatansız kalınca birbirlerine sımsıkı sarılmışlardı. Ne Kürdü kalmıştı ne Arabı, mezhep farklılığının "kin sebebi" olduğu yalanını anlamaları belki geç olmuştu ama anlamışlardı.

Anlamışlardı fakat ellerinde vatan kalmamıştı.

Ülkelerini yerle bir eden güçlerden birinin ülkesinde ben diyeyim 3. sınıf vatandaş, siz en düşüğünü anlayın, öyle yaşıyorlardı.

Geçen sene 16 Temmuz kalkışmasından sonra radyoloji doktoru olan Iraklı arkadaşım bana "siz güçlüsünüz, bizi Arap, Şii, Sünni Kürt diye bölmeyi başardılar, bak ne haldeyiz" demişti de çok üzülmüştüm.

Düşününce;

Suriye için paylaşım yaparken dahi mezhepçilik yapıyoruz, Suriye için paylaşım yapıyoruz güya ama başka aidiyetlere sövüyoruz aynı zamanda.

Bu capsler ne işe yarıyor bir düşünün hele?

İçimize ekilen ayrımcılık tohumlarını yeşertmek olmasın sakın...

Ben bunun bir parçası olmayacağım.

Bu arkadaşların hikâyelerine şahit olup vatanıma sımsıkı sarılmak için çabalayacağım.

Ayrılığa sebep olacak her türlü ayrıştırmadan uzak duracağım...

Misal Şiiliği bilmeden aleyhine konuşmayacağım.

Bir Alevi ile tanışmadan haklarında ahkâm kesmeyeceğim.

Bir Kürt arkadaşıma PKK sempatizanı mı kuşkusuyla yaklaşmayacağım.

Sünni olan herkes mükemmeldir, dosdoğrudur demeyecek kadar da akıllıyım üstelik...

Her Arap pistir demeyeceğim keza evleri pırıl pırıl arkadaşlarım var benim...

Hz peygamber (sav) Aslında Türk'tür demeyeceğim, Allah'ın sözünü unutma ahmaklığına düşmeyeceğim.

"İnnemel mü'minune ihvetun" diyeceğim Allah kelamıyla, "beyazın siyaha siyahın beyaza bir üstünlüğü yoktur, üstünlük takva iledir"i telkin edeceğim kendime peygamber kelâmıyla. Ama takva güvencesini kabul etmeyene de "niye" demeyeceğim.

Toplumda birinin bir başkasını kaybetmesi demek, vatandaşları birbirine bağlayan bir zincirin kırılması demek.

O zincirin kırılması, araya nifak girmesi, düşmana alan açmak demek.

Bu da başka ülkede mülteci olma ihtimalini arttırmak demek.

Yaşlı annenin, ülkesinin hasretiyle elin memleketinde son nefesini vermesi demek.

Kayıp zamanlar demek...

Yıllar sonra savaşlara şahit olunca yaşadıklarını anımsamak, bir ömür acı çekmek demek.

Bu vatansız kalmak demek!

Allah akıl versin, Allah korusun!"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR