Reşit Öztürk

Reşit Öztürk

GÜCENMEK KOLAYDIR

                  

 

            Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. İş, yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir. Saç, sakal, bıyık, kas, ne varsa hepsinden.

            Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır. - Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır.

            Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak, - Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer. Dervişlik bu, sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden.

            Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa baslar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder. 'Kabak aşağı, kabak yukarı'

            Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası, yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir, karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür, görenler çığlığı basar.

             Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar. - Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? Derviş mahzun, düşünceli cevap verir. - Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı. Hikâye böyle ama hayat da böyle.  

               ***

             Kariyer yolunda ilerleyen bir grup yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler. Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner.

             Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir.            

             Herkes bir bardak seçince, profesör şöyle söyler 'Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında.

             Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar. Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak, en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız.

             Şunu bir düşünün, hayat kahvedir, iş, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayatı tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yasadığımız hayatin kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de.

             Bazen sadece bardağa odaklanarak Tanrının sunduğu kahvenin tadını çıkarmayı unuturuz. Kahvenizin tadına varın. En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.

             Selam ve sevgi ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Reşit Öztürk Arşivi
SON YAZILAR