Fırka-ı Naciye ve Sünneti yaşamak

Fırka-i Nâciye, çok tatlı bir sakız… Hz Peygamberimiz SAV sadece fırka-ı nâciye"nin cennetlik olduğunu salık vermiştir. Herkes veya her cemâat kendini fırka-ı nâciye içinde görmek istemiştir. Oysa fırka-ı nâciye içinde olmak, Resûlüllah"ın SAV sünnetini eksiksiz yaşamakla mümkün.
 Yahûdîler bölücülük yaptı, sadece kendilerini üstün gördüler ve helak oldular.
Hıristiyanlar da Hz İsa"yı Allah"ın oğlu gördüler, bölücülük yaptılar; darmadağın oldular, helak oldular.
Siz de ey Müslümanlar, içinizden yok yere bazılarınızı rabb edindiniz; bölücülük yaptınız, siz de helak olacaksınız. Aklınızı başınıza toplayın denilmektedir.
 Hadis-i şerifin genel ve özet anlamı bu…
Şimdi diyoruz ki: fırka-ı nâciyeden olabilmek için Hz Muhammed"in SAV sünnetini yaşamak gerekmektedir.
Hz Muhammed"in SAV sünneti nedir ve nasıl yaşanabilir? Asr-ı Saâdet nedir ve nasıl yaşatabiliriz? Sünneti yaşamak, lafla mı olur, eylem ve etkinliklerle mi?
Peygamberimizin sav bilgisi dahilinde yapılan bir davranışa veya söylenen bir söze karşı çıkmamışsa, bu O"nun o davranış veya sözü onayladığı, en azından mübah saydığı anlamına gelir.
sünnet, Peygamber"in sav hayat tarzı demektir. Hayat tarzı, kişinin hayat anlayışının dışa vurmuş şekli demektir. Sünnet Efendimiz"in sav: Ben hayatı ve dini böyle yaşıyorum, siz de böyle yaşayın dediği söz, davranış ve kabullenmelerdir.
Efendimiz, her konuda sahabe-yi kiramı bilgilendirmiştir. Hayatın bütün alanlarına sirayet eden bir bilgilendirme bu. Yeme içmeden def-i hacete kadar… Öyle ki yaşadığımız hayatın hiçbir devresini boş geçmeden.
İslam " a göre dini hayat, dünyevi hayat diye bir ayırım söz konusu değildir. Çünkü din hayatın bütün evrelerine, bütün etkinliklerine yayılmıştır. Düşündüğünüz her güzellikte din vardır. Yaptığınız her güzel işte din vardır. Ya o etkinliği düzenleyici, ya destekleyici, ya da yasak edicidir. Bu yasaklara uyup uymamak hür irade sahibi bir Müslüman olarak senin elindedir. Bu demektir ki, her işimizde Hz. Muhammed"in SAV ya bir tasdiki, ya reddi mevcuttur:
Hz Muhammed SAV şilte üzerinde oturuyordu ve yatıyordu. Karyolası, gardırobu, şifonyeri,  dört veya sekiz kapılı elbise dolabı da yoktu.
Hz Peygamber, bütün aile bireyleriyle aynı kur-kaldır yer sofrası üzerinde, aynı kaptan yemek yerdi.
Hz. Peygamber'in dünyaya meyletmemiştir. Bilakis ondan yüz çevirmiş yattığı hasır mübarek vücudunda izler bırakmıştır.
 
Bir gün Hz. Ömer, Hz. Peygamber'in SAV yanına vardı. Hz. Peygamber'i SAV bir hasır üzerinde yatmakta ve mübarek teninin hasırdan izler taşımakta olduğunu gördü.
   Hz. Peygamber'in SAV teninde hasırın iz yaptığını görünce, Hz. Ömer ağladı. Hz. Peygamber SAV:
- Niçin ağlarsın ya Ömer?
 - Niçin ağlamayayım ya Resulallah? Kisra ile Kayser, bunca nimetler içinde, kalın döşeklerde gark olup yatarlar. Onlar Allah'ın düşmanlarıdır. Sen Allah'ın Habibi iken, mübarek tenin hasır iziyle yol yol olmuş. Altına abadan bir döşek alsan olmaz mı ya Resulallah?"
    Hz. Peygamber SAV, Hz. Ömer'in bu sözlerine karşılık şöyle cevap buyurmuştur:
   "Ya Ömer! Onlar öyle bir kavimdirler ki, ahiretin hoşluğunu istemeyip dünyanın rahatlığını ister tercih ederler. Biz ise öyle bir kavimiz ki, dünya rahatlığını terk ile ahiret rahatlığını tercih eder, isteriz.
Ya Ömer! Bu dünya, ahirete nispetle şuna benzer ki; bir kimse denize serçe parmağını soksa, o serçe parmakta ne kadar su ve yaşlık mevcut olursa olsun, sıcak bir yaz gününde kısa bir zamanda o yaşlık, buhar olup, uçar gider. Dünyanın var olması serçe parmağındaki su gibidir. Bel bağlamaya gelmez. Bu dünyanın, bunun gibi olan hayaline aldanan kimseye yazıklar olsun.
Ya Ömer! Bu dünyayı hoşluk ile geçirenin, ahirette nasibi olmaz. Bu dünyayı zahmet ile geçiren ise, ahiretini rahat ve huzur içinde geçirir." Müslim, Tirmizi
"Dünya ile ne işim var. Dünya ile benim ilişkim, bir yaz günü dinlenmek için bir ağacın gölgesine oturup, biraz sonra bırakıp giden yolcunun haline benzer." Ahmed bin Hanbel, İbn Hıbban, Beyhaki.
 
Adaletiyle cihana ün salan Hz. Ömer RA şöyle anlatıyor:
Bir defa Resûllullah"ın huzuruna girdim. Bir hasır üzerinde yatıyordu. Üzerine izarını çekti. Üstünde başka bir şey yoktu. Hasır böğründe iz yapmıştı. Resûllullah"ın odasına şöyle bir göz gezdirip baktım; bir avuç arpa, odanın bir tarafında o miktarda deri tabaklamada kullanılan karaz yaprağı, başucunda da henüz tabaklanması tamamlanmamış bir pösteki asılmış duruyordu.
Bu vaziyet karşısında gözlerimi tutamayıp ağlamaya başladım. Hz. Peygamber SAV:
- Seni ağlatan nedir, ey Hattab oğlu?
- Ey Allah"ın Peygamberi! Ben niye ağlamayayım. Şu hasır senin böğründe izler yapmış, işte şu da hüzün yerin olan odacığın. Orada şu görmekte olduğum şeylerden başka bir şey göremiyorum. Hâlbuki Kayser ile Kisra meyveler ve nimet nehirleri içerisinde yüzmektedirler. Sen ise Allah"ın Resûlü ve seçilmiş kulu olduğun halde işte şu küçücük hüzün yeri olan odacığın!
- Yâ Ömer! Dünya nimetleri onların, ahiret saadeti de bizim olmasına razı değil misin? Müslim, Talak, 30.
Bu ve benzeri misallerde görüldüğü gibi Hz. Peygamber geçici dünya malına önem vermez, ahiret saadetini dünyanın geçici zevklerine tercih ederdi.
 
Bir gün Hz Ömer sinirlendi. Hanımına bağırıp çağırdı. Hanımı da ona karşılık verdi.
- Bana bak bunları kime söylediğini biliyor musun?
-  Pek mi garibine gitti ya Ömer?
Artık bu kadarı fazla idi. Hanımının yüzüne “acaba kendini rüyada mı görüyor der gibi bakarken, kadın devam etti.
- Rasulullah Efendimizin hanımları özellikle senin kızın bile ona karşılık vermeye çıkıyor, hatta sabahtan akşama kadar dargın durdukları oluyor.
- Ciddi mi söylüyorsun bunları ?
- Elbette!
Hazreti Peygamberle dargın durmaya çıkan bir hanımın başına sadece bela yağardı. Bunları işittikten sonra da hanımına bu kadar hak tanımamak manasızlık olurdu. Yerinden kalktı doğruca Hafsa"nın yanına vardı.
-  Duyduğuma göre Resulullah Efendimize karşı söz söylemeye çıktığınız oluyormuş. Şimdi bana cevap ver bakayım, böyle şey var mı?
Hz Hafsa çekinmeden cevap verdi.
- Evet münakaşa ettiğimiz, hatta dargın durduğumuz oluyor.
Hz Ömer bu haber karşısında titredi. Düşünemediği zihninde canlandıramadığı şeydi bu.
- Sizden bunu yapan mahvoldu, perişan oldu demektir. Sakın ola ki Efendimize cevap vermeyin, münakaşa etmeyin.
Daha sonra Ümmü Seleme"yi buldu. Onu da paylamak istedi. Fakat Ümmü Seleme:
- Tuhaf şey! Şimdi sen peygamberin hanımlarının arasına mı girmek mi istiyorsun dedi
Bu söz, Hz Ömer"i durdurdu.
 
İşte örnek yaşam ve biz 21. yüzyılın İsrail"i karşısındaki Gazze"yi kurtaramayan Müslümanlar…
Fırka-ı Nâciye bu ümmetin hakkı mı? Biz herkesi kandırabiliriz ama, bizi yaradan yüce Mevlayı ve O"nun sevgili Habibini asla…
Çok değerli öğrencim Hasan Sağlam geçenki yazımıza yorum yazmış ve kendini uzun uzun tanıtmaya çalışmış. Oysa her zaman dik duruşunla ve hayatta mücadeleyi kendine örnek almakla benim gönlümdesin.
Beni yad etmekle ne kadar memnun kaldığımı bilemezsin. Hele de seni “Vali Erdoğan Cebeci Cad” işyeri sahibi yapan adresinle…
Lütfen benim kitaplarımı okuyun ve okutun. İnşallah arayacağım. Sevgilerimle.
 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR