EMPERYALİZM, TERÖR ve SAVAŞ

  Savaş artık komşumuz oldu. Emperyalizmin şerli ve şeytan tüylü çocuğudur savaş. Emperyalizm işgal ettiği, gözüne kestirdiği ülkeleri sömürgeleştirmek ve köleleştirmek için mide bulandırıcı bir psikolojik savaş yürütmektedir.  Terörü ve savaşı ekmek kapısı olarak görmektedir. Emperyalist ülkelerin neredeyse en büyük geçim kaynağı ikinci dünya ülkelerinin ekonomik kaynakları ve hammaddeleridir.  Savaş çıkarttıkları ülkeler onlar için insanların yaşadığı yerler değil, silahlarını pazarladıkları pazar yerleridir. Bundan dolayıdır ki emperyalist güçler, elde ettikleri pazar ve hammadde kaynaklarını kaybetmemek için savaşın bitmesini hiçbir zaman istemezler. Emperyalizmin sömürgeci ve köleci sisteminin devam etmesinin yegâne güvencesi savaşlar sonucunda sömürgeleştirdikleri ülkeler ve köleleştirdikleri yığınlardır.

 

    Sömürgelerin devamı için sürekli yeni projeler, yeni taktikler, yeni tekniklerle kitleleri çeken yeni dönemler başlatırlar. Hep aynı tek düze giden sistemler, zamanla gözden düşüp eleştirilmeye ve yıkılmaya başlayacağı için kendi kurdukları sistemlere alternatifleri de kendileri üretirler. Müslümanların yaşadığı bölgelerde büyük oranda diktatörler, halkın sevmediği baskıcı yönetimler hâkim olduğu halde, yeni dönemler açarak kendi ömürlerini uzattılar. Kadife devrimler ve Arap baharı bu taktiğe verilebilecek en güzel örneklerdir. Kendi projelerinin selameti için diktatörlerle yetinmeyip Müslüman coğrafyada savaş, terör ve kargaşa ile sürekli huzursuzluk ve zulüm düzeni oluşturdular. Daha özgürlükçü, daha insancıl, daha barışçı olduğu zannedilen yeni dönemlerle başlatılan süreçler daha büyük baskılara, daha büyük katliamlara, daha büyük zulümlere neden oldu.  Sonuç mazlum coğrafyalara yıkım getirdi. Müslüman halklar yaka silkeledikleri önceki diktatör yönetimleri, şahısları mumla arar hale geldiler. Savaştan önce büyük zalim olan Saddam şimdi kendi halkı içinde kahraman olarak görülüyor.

 

   Ezilen halklar hep emperyalizmin tiksinti verici yalanlarıyla tutsak edilip köleleştirilmeye çalışılmaktadır. Emperyalizmin yeni aldatma döneminde diktatörler yıkılırken, ezilen Müslümanlar büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Başlangıçta bir özgürlük hayaliyle inanmıştı olanlara ama bunların bir serap olduğunu anlaması için acı geçeği idrak etmek gerekiyordu. Sergilenen oyunlara aldanmış, peşine takılıp gitmiş, bir yalan dalgasına kapılmıştı. Bu dalgada yeni çatışmaların alanları oluşturulmuştu. Boyutları çok geniş ve farklı alanlara yayılan yeni bir metafor oluşmuştu. Bu metaforu oluşturan dalgalar ise her zaman olduğu gibi farklı düşüncelerin ve farklı etnik kökenlerin sahip olduğu insan guruplarının enerjisiydi. Bu çevrelerin sahip olduğu enerji bir anafor oluşturuyordu. Radikal ve Ilımlı, Alevi ve Sünni, laik anti laik, Kürt ve Türk, Arap ve Acem hep bu anaforda kaybolup gitti.

 

   Bu anaforda terör ile boğuşurken savaş gelip bizi de buldu. Ne yazık ki siyasi, düşünsel ve dini çevreler bizi bekleyen büyük tehlikeyi fark edemediler. Anafora kapılıp dalgaların arasında kaybolup gittiler. Emperyalizm her zaman köleleştirmek, sömürgeleştirmek istediği ülkelerde önce entellektüel kesimi etkisiz hale getirir. Irak’ta Bağdat’ı işgal ettiklerinde ilk yaptıkları şey düşünen, yazan, çizen insanların tümünü öldürmek ve kütüphaneleri yıkmak olmuştur. Tarih boyunca hep böyle olmuştur. İşgal ettikleri ülkeleri; önce tarihten bağlarını koparmak için ne kadar tarihi ve dini mekânları varsa hepsini yok etmişlerdir. Direniş ruhunu yıkmak için de ne kadar önder ruh varsa, ne kadar direnç kaynağı varsa hepsini yok etmişlerdir.

 

       Terörle birlikte içine girdiğimiz emperyalizmin bu yeni döneminde sağlıklı bir düşünce ortamına sahip değiliz. Ayrıştırıcı ve kapıştırıcı, kutuplaşmaları artıran, aşırı bir söylemi medyaya hâkim kılmak için ellerinde yeterince imkân bulunmaktadır.  O yüzden hiçbir ayrım yapmadan bu toprakların selametini düşünen duyarlı toplum kesimleri bu söylemi kullanmaktan kesinlikle uzak durmalıdır.  Şia, Şiacıların olsun. Sünnilik, ehlisünnetin olsun. Laiklik laiklerin, Alevilik Alevilerin, Solculuk solcuların olsun.  Her kim ne ise öyle kalsın. Ama herkes Irak ve Saddam hadisesinden ders çıkarıp kendi topraklarına sahip çıkmak zorundadır. Birbirimizle uğraşıp düşmanın kalesine asker transfer etmekten vazgeçmeliyiz artık.

 

    Direnmek için mevzi kendi topraklarımız olan inanç haritamızdadır.  Emperyalizm bir iç karmaşa ile mevzileri yok etmenin peşindedir. Yapılan çalışmaları kendi lehine çevirmek için her türlü yola başvurabiliyor. Adı konmamış bir savaşın içinde bulunuyoruz. Artık bu savaşın bir şekilde durması gerekiyor. Savaşın durması için önce toplum kesimleri arasındaki kutuplaşma ve anlamsız çatışma durmalıdır. Emperyalizmin yeni aldatma dönemi olan Arap Baharı oyunundan sonra savaşın gelip kapımıza dayanacağı baştan beri belliydi. Bu gidişle toplumun bazı kesimleri yeni ve köklü ayrışmayla birlikte bir yol ayrımına dayanmaktadır. Buna karşı durmak için metanetli olmak, sabırla doğru ve meşru yolda yürüyerek hukukla güvenlik arasındaki dengeyi sağlamak zorundayız. Toplumsal ruhu onarmak için olaylara sağduyu ile yaklaşmak, yan yana değil iç içe yaşamak zorunda olduğumuzu anlamayız.    

 

     Hiçbir ayrım yapmadan bütün toplum kesimleri yeni bir birliktelik hamlesi ile emperyalizmin oyunlarını bozabiliriz. İçerde terör belasından kurtulmak, dışarda ise kapımıza dayanan savaş tehlikesini atlatmak ancak böyle mümkün olur. Birbirimize boyun eğdirmek, üstünlük kurmak yerine birbirimizi anlamaya çalışmak, birbirimize tahammül etmek üzerine kafa yorarsak bir arada barış ve huzur içinde yaşamanın çaresini de bulabiliriz. Zihnimizin aydınlığını, sadece kendi yolumuzu aydınlatmak için değil ülkemizin karanlık noktalarını aydınlatmak için kullanmalıyız. Geleceğimizi ancak bu şekilde güvence altına alabiliriz. Bilinmelidir ki Müslümanlık gibi büyük bir medeniyetimiz bulunmaktadır. En büyük gücümüz direnme şuurudur. Yeter ki biz sahip çıkmasını bilelim.

 

 

      

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmail Okutan Arşivi
SON YAZILAR