ÇIK ÇIKABİLİRSEN İŞİN İÇERİSİNDEN

Geçmiş yazılarımı okuyanlar Ergenekon, Balyoz, v.s davaları ile ilgili yazdığım yazıları hatırlayacaklardır, o yazılarda ben de 28 Şubat mağduruyum ama askerlere verilen cezalar çok ağır cezalar, bu cezalar vicdanımı sızlatıyor dediğimi hatırlamanız lazım. Toplum olarak her ne hikmetse hiç bir olayın ortasında durma âdetimiz yok. Her şeyimiz ifrat tefrit derecesinde sıkıntılı cereyan ediyor, insanları seviyorsak çok seviyoruz, övüyorsak yere göğe sığdıramıyoruz ama yerdiğimiz zaman da bu insanları Allah yarattı biraz insaflı olalım demeksizin öldüresiye üzerlerine gidiyoruz. Bu eleştiriyi yaparken kendimi asla dışında tutmuyorum ben de sevdiğim adamı sonuna kadar fütursuzca sever, kızdığım adamı da aynı şekilde fütursuzca eleştiririm ama bunun doğru olmadığını mutlaka daha mutedil davranmak gerektiğini de biliyorum. Ancak yapım gereği bunu beceremiyorum. Demek ki Türk toplumu böyle bir toplum sevdiğine güvenip teslim oluyor kazığı yiyince de muhatabını öldürürcesine üzerine gidiyor. Allah Resulü bir Hadisi Şeriflerinde “İnsanları severken de yererken de ölçülü olunuz, ola ki yeniden görüştüğünüzde biri birinizin yüzüne bakabilesiniz” anlamında uzun bir Hadisi Şerifi olduğunu hepimiz biliyoruz ama bazen nefsimize hâkim olamayıp yaratana sığınarak muhataplarımızı bitirmek için elimizden gelen her şeyi topuyla, tüfeğiyle üzerlerine gidiyoruz.

                Bu dediğim konular beşeri münasebetlerdeki davranış biçimleri için yaptıklarımız olup bir de Devlet idaresinde yönetici pozisyonunda olan insanların bu şekilde davrandıklarını düşündüğümüzde ortaya ne kadar vahim bir durum çıkmakta olduğunu görürüz. Adliye mensubu değerli bir arkadaşın söylediği bir söz çok hoşuma gitti, arkadaşımız Üniversitede okumakta iken Hocalarından bir tanesinin “Arkadaşlar Hukuk literatüründe olmazsa olmazların başında olan bazı kurallar vardır, bu kuralları asla unutmayın, bunlardan en önemlisi insanlarla ilgili asla tutuklama kararı verme yönüne gitmeyin, zira insanlarla ilgili idam cezası verseniz telafisi mümkündür üst mahkeme bozar, siz de sorumluluktan kurtulursunuz ama tutuklama kararı verdiğinizde bunun geriye dönüşü yoktur, vebalinden kurtulamazsınız” demiş. Ne kadar güzel bir söz değil mi? Bir Hâkim veya Savcı şüpheli veya sanıkla ilgili tutuklama kararı verdiğinde onun ortadan kalkması için mahkemeye yeniden deliller sunulacak, ortam gerginliği ortadan kalkacak, bir sürü şart oluşacak ki tutukluluk ortadan kalksın ama idam kararı verse gider üst mahkemeye bozulur veya onanır.

                Üzülerek ifade etmek gerekirse ülkemizdeki Hukuk mantığı tamamen siyasi iradenin politikalarına endeksli yürümektedir, kamuoyu denen zıkkım toplumu ve gündemi öyle yönlendiriyor ki aklınız şaşar, kamuoyu bir konuda kötü demiş  ise  Hukuk da aynı yönde karar veriyor, iyi demiş ise o yönde karar veriyor. Çok değil bundan altı yedi yıl önce Ak Parti iktidarda olmasına rağmen kamuoyunu yönlendiren güçlerin Başörtüsüne bakışı menfi olduğundan mahkemeler de başörtüsü ile ilgili sürekli aleyhte kararlar veriyorlardı ama ne zaman ki kamuoyu başörtüsüne müspet baktı ve o egemen güçlerin güçleri azaldı. Mahkemeler de kamuda dâhil olmak üzere takılabileceğe hükmetmeye başladılar. Sorarım size Hak, Adalet, Vicdan muhasebesi bunun neresinde? Dün yanlış olan bugün nasıl doğru olabiliyor? Toplum olarak bunlarla yüzleşmek zorundayız, dün Ak dediğimize bugün kara diyebiliyor isek burada bir sorun var demektir. Merhum Menderes iktidar olduğunda herkes ona zamanenin müceddidi, kurtarıcısı hatta Allah dostu gözüyle bakıyormuş adamcağız idam edildiğinde Allah kulunun sesi soluğu çıkmamış, insan en azından sokağa iner bağırır, çağırır bir şeyler yapar ama kimsenin kılı kıpırdamadı. 12 Eylül 1980 ihtilalı yapıldığında toplumun büyük bir bölümü adeta Bayram yapmıştı, kimisi çocuğunun ismini Kenan  veriyor, kimisi Evren  veriyor, iş adamları Mehmetçik Vakfına yardım edebilmek için sıraya girmişler, Kenan Evren ise meydanlarda Çankaya Müftüsü gibi ha bire  fetvalar verip baş örtüsünün ortaçağ medeniyeti olduğunu, o zamanlar tarak olmadığından böyle bir uygulama olduğunu söylüyor. Tek bir Allah kulu çıkıp Ayeti Kerimeyi okuma cesareti gösteremiyordu ama şimdi herkes çıkmış 12 Eylül yargılansın diyor.

                Günümüze geldiğimizde daha düne kadar Askerler tu kaka ömür boyu yatsınlar, cemaat bu toplumun doğru yola gelmesi için olmazsa olmaz bir müessese diyenler hatta her Perşembe toplantılara katılmak için kıyasıya yarışanlar şimdi cemaat mensuplarının telefonlarına bakmıyorlar, onlarla değil yan yana görünmek bulundukları ortamın kıyısından köşesinden dahi geçmiyorlar. Hükümet iktidar olduğu günden itibaren sürekli olarak Cemaatin önünü açtı, Bürokrasinin her kesiminde cemaatin adamlarının yerleşmesine izin verdi, bu da yetmedi parlementoda onlara yer verdi, yargıda onların adamlarını atadı, onlar ne dediyse bu ülkede o oldu. Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlar yapıldı. Askerler, Milletvekilleri, gazeteciler tutuklandı, bir sürü sıkıntı yaşandı, ne zaman ki Cemaat Hükümetin verdiklerini yeterli bulmayıp daha fazlasını istedi hatta Başbakan'ın dahi inisiyatifine ortak olmak istedi ipler koptu. İpler kopmasına koptu da sorun çözülmedi, aksine daha da büyüdü. 17 Aralık operasyonları oldu, devamı gelecekti engellendi, şimdi de Askerlerin serbest kalması için uğraş verilmeye başlandı, iyi güzel de adama sormazlar mı ki arkadaş, Devlet yönetmek oyun oynamak değildir, dün bu insanlar tutuklanırken aynı Parlamento nerdeydi? Aynı siyasetçiler nerdeydi, bu insanlar yıllardır içeride yatıyorlar, şayet suçlu değil idiyseler bunca zamandır içeride neden yattılar, yattıkları zamanla ilgili ne yapacaksınız, yok suçluysalar o zaman şimdi nasıl salıverilecekler?

                Toplumsal barışa eyvallah ancak kaş yaparken göz çıkarmak doğru olmaz, bir yandan çözüm süreci diyeceksiniz ama o insanların çoğu içeride olacak, diğer yandan yeniden yargılansınlar deyip birilerine Beraat kararı verilecekse bu hiç ama hiç doğru olmaz. Devlet idaresinde kimsenin pardon demek gibi bir lüksü olmadığı gibi Ahmet'e farklı Mehmet'e farklı hukuk da olamaz. Yaşanan bunca olaydan sonra bu işin içerisinden çıkmak o kadar da kolay değil, umarım ve dilerim ki tarafsız ve adilane bir çözüm yolu bulunur da kimse incinmeden bu işler çözülür. Sözlerime son verirken cemaat mensubu kardeşlerime geçenlerde yaptığım öneriyi tekrarlamak istiyorum, Perşembe sohbetlerine katılım az ise ben katılmaya hazırım ancak tek şartım var sohbeti ben yapacağım, takdir onların.  Kalın sağlıcakla

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR