Bu sabahların bir anlamı olmalı

Ses tanıdık, feci tırmalıyor. Aslında dikkatim dağılmamalı ama dayanamıyorum, kafamı kaldırıyorum; Uğur Işılak. Bir zamanlar isyana kılavuzluk eden rock müziğin, vazgeçilmezi olan elektrogitarın haline bak. 3–5 kuruşun kölesi olmuş.

Uğur Işılak"ı biliyorsunuz; AKP"nin seçim şarkısını yaptı. Hani şu seçim döneminde her gün, her saat maruziyetten kaynaklı ezberlediğimiz, zaman zaman da şarkının çengeline takılıp istemsizce mırıldandığımız “Ak ak ak” var ya, işte onunla kazandığı ampulle ışıldak oldu, sonra da “Sanat adam işidir” şiarıyla bir albüm çıkararak hepimizi sanat bağlamında aydınlattı! Güney dergisinin 42. sayısında bununla ilgili “Sanat iş midir? Kimin işidir?” diye bir yazım var. Zamanınız olursa internetten de bulup okuyabilirsiniz.

Neyse, konumuz bu değil. Kocası, kadından özür diliyor. Herkes aynı anda konuşuyor, curcuna. Cehalet almış başını dayanamayıp o bile gitmiş.

Durun baştan anlatayım. Otobüste izletilen TV aracılığıyla, “Sabah şekerleri” kıvamında bir programa maruz kaldım da ondan bahsediyorum. Kadınla kocasının dramına ağlıyor seyirci, sonra birisi çıkıyor şarkıyı patlatıyor, seyirci oynuyor. Ardından şeyhülislam kıvamında bir adam, “Hocam nişanlım elimi tutmak istiyor, günah mıdır acaba?” benzeri soruları, ciddi ciddi cevaplamaya kalkışıyor. Sonra aile terapi uzmanı olduğunu söyleyen birisi, bir tane güzellik uzmanı, bir doktor… Kalabalığa bak, pazar yeri gibi. Kadrolu seyirciler var. Herkes maaşlı çalışıyor gibi. Kimisi rolünü iyi yapıyor, kimi sırıtıyor. Nitelikli bilgi yok denecek kadar az, seviye “Sıfır”a ölesiye yakın.

Aslında bu yazdıklarım hemen herkes tarafından gözlenenlerden ibaret. Fakat yine de, “Evde ses olsun” mantığıyla da olsa bu programlar çokça izleniyor. Medya mühendislerine sorsan, insanlar bunu seçiyorlar çokça alternatifin arasından. Özgürlükler dünyası ya! İnsanlar hem seçiyorlar hem seçtiriliyorlar aslında. Sonra ikisi birbirine karışıyor, alanları, çizgileri belirsizleşiyor. İzleyicinin elinde kumanda var ama zihni zincire vurulmuş olabiliyor pekâlâ.

Alternatif TV kanalları ve programlar var. Fakat ana akım medya – ki nicelik olarak da baskın olandır – "üç aşağı beş yukarı" aynı. Seda"yı çeviriyorsun, Petek geliyor, onu değiştiriyorsun, öteki geliyor… Kısır bir döngü. Bu döngüden kurtulmak ise, TV"yi iyice anlamaktan geçiyor.

Yapılabilecek olumlu fiiliyatlardan biri, gerektiğinde TV"nin kapatılabilme gücünün yaratılmasının yanı sıra, medyanın bombardımanına herhangi bir mekânda ve zamanda maruz kalındığında – ki mutlaka kalınacaktır – izlenenin ya da herhangi başka bir duyum şekliyle duyumsananın arka planını arayabilme ve görebilme becerisinin kazanılmaya çalışılmasıdır. Bu da öncelikli olarak "bilimsel şüpheci" bir anlayışın kazanılmasından geçer.  Keza, olaylar artık göründüğünden çok daha fazlasını veya çok daha başkasını içlerinde barındırıyorlar. Dolayısıyla, görmek için kimi zaman göz yeterli olmuyor. Sabahları anlamlı hale getirmek için yeni görme biçimleri gerekiyor artık.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR