BU HAYAT BİZİM

İnsanın yaşamının her aşamasında kendini yenilemek için bilgeliğe doğru sürekli gelgitler yaşar.Az bildiği bir konuda okuyarak,araştırarak bildiklerinin üzerine yeni bilgiler katarak,tutarsız bulduklarını belleğinden siler,atar.

Ne var ki,aslında hiçbir şeyin  gözümüzü kamaştırmadığı,ama çağın getirdiği yenilikler gözümüzü boyadığı bu yeni dünyada bir çok şeye şaşırıp gene de uygulamaya can atıyoruz.Tünelin  ucunda ışık görünmese bile,ışık varmış gibi yürümeye devam etmek ve ışığın görüneceğine inanmak isteriz.

Kimimiz geleceğe güvenmeye,inanmaya devam ederken,kimimiz işin sonucunu beklemeye sabır ve cesaret edemez.Korkaklık veya cesaretsizlik,kuşkusuz hor görülür,ama o da yaşamın bir parçası.Kabullenmek gibi,hayatta kalma araçlarından biri.

Hayat bizi korkutuyorsa,içimizi yakıyorsa,en yakınlarımız çirkin maskeler takmışsa...Hayat budur deyip,yaşamın ulu sancağını elimizden bırakmamayı,yaşama ikinci kez çağrılmayacağımız bir oyun olduğunu bilelim.

Zevk ve acı verici bir oyun,inanç ve aldatma oyunu bu dünyada tiyatrosundaki maskelerle oynanan bu oyunu ister sonuna kadar oynayalım,ister oyuncu olarak,ister seyirci olarak.İzleyici olmamız çok daha iyi,içinden kolay çıkar,sıyrılırız.Ya da bu dünyanın,bu oyunun kötü bir yerine geldiğimizi,bize göre olmadığını,çok erken ya da çok geç geldiğimizi düşünürüz.

Nasıl düşünürsek düşünelim hayat yeniden başlayacak.Biz de şöyle ya da böyle içinde  olacağız.Yıllar yılları kovalar ama zaman bir yansımadır;geçmiş saatler,günler,haftalar,aylar ve yıllar sonunda aynı kül yığınına sahip olurlar.Gelecek,sonsuzluğa kadar gitse de saniye saniye yaşanır.

Yaşamımız sürerken o kadar çok şeyler isteriz ki; çok para,çok yüksek bir mevki,çok güzel bir kadın,çok zengin ve yakışıklı bir erkek ve bunun yanında evler,yalılar,otomobiller,yatlar...Ve bir gün bunların gerçekleştiğini bizzat yaşarız.

Yıllar geçer,sefalar sürerken yaşımızın geldiğini bile fark edemez,ömrümüzün sonbaharı bitmek üzere iken kışın gelişini öksürerek,elimizde mendil gözlerimizi ve burnumuzu silerken,yürümede aksama,hafızada gelgitler ve en zoru da nefes almada güçlükler başgösterecek,İşte o gün geldiğinde Allah'a dua edeceğiz "Ne olur bir nefes,sadece bir nefes Allah'ım diye.

Yazımızı Ömer Hayyam'ın bir rübaisi ile sonlandıralım : 
"Her gün biri çıkar,benim ben diye,
"Altınları,gümüşleriyle övünmeye,
"Tam işleri dilediği gibi düzene girer,
"Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben,diye. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfi Özkan Arşivi
SON YAZILAR