Bu harmanda işin ne?

  Güneşin battığı yerler vardır. Orada hava kararıyor, akşam oluyordur. Isıtan ve aydınlatan güneş, günün yorgunluğuyla gurupta kaybolmuştur. Kendisine verilen görevi yerine getirmiştir.
   Bazen güneş akşam olmadan batar. Bu durum, güneşe ihtiyaç duyanlar için çok vahimdir. Sıcaktan, ışıktan ve aydınlıktan mahrum kalacaklardır. Öyle mahrumiyet bölgeleri, küçük adamların, küçük adımlarının büyük gölgesi olduğu yerlerdir. Buralarda ışık az, gölge çoktur. Bu durumu “Gölge etme başka ihsan istemem.” düşüncesiyle de bağdaştırabiliriz.
   Çevreyi karartan, dengeleri alt üst eden elbette insandır. Onlara küçük insanlar demek daha uygun olur. Onlar işle değil aşla ilgilenirler. Emekle değildir alakaları yemekledir. Zaman zaman, ciddi ciddi bu dünyaya yemek için geldiklerini düşünürler. Bir daha mı gelcez dünyaya, düşüncesiyle hareket ederler. Gülelim, eğlenelim, kâm alalım dünyadan derler. Hayatlarını bu yola adamışlardır.
   Kimlerden bahsettiğimi merak etmişsinizdir doğal olarak. Aslında bizim meselemiz kişilerle değil kişiliklerle. Kişilerin adını verip de “A benden bahsetmişler!” dedirtmeyelim. Kendilerini meyveli ağaçlardan zannederler yoksa. Kişilikleri böyle olanlar zaten hayattan ders almıyorlar ki! Alsalar durumları böyle olmazdı. Böyle bir yazıyla karşılaştıklarında vicdanları “Acaba bu ben miyim?” der. İsmi orada geçseydi kızarlardı, köpürürlerdi. Sonra saldırırlardı. Ancak hiçbir zaman kendilerini hesaba çekmezlerdi. Bu tarz, tahminime göre onların kendilerine birazcık da olsa gelmelerini sağlayabilir.
   Kişileri tartışıp, yazıp, konuşup küçük kafalardan olmak da bizlere yakışmaz. Adam olamayanların kendini nimetten saymalarına çanak tutamayız. Uğraşacağımız bir yığın sorun varken böyle basitleri bize göre değil.
   İnsanlarda pek çok hayvanın özelliği vardır. İnsan aklıyla bu özelliklerin iyilerini seçebilir. Kötülerinden uzaklaşabilir. Ağustos böceği gibi yaz boyu eğlenmekten kurtulur. Karınca gibi çalışıp kışa hazırlık yapabilir. İnsanları çetin bir kış bekliyor. Bu kışa hazırlık önemlidir. Ağustos böceği mi, karınca mı? Ağustos böceğigillerin arlanıp utanmadan karıncalardan yiyecek istemelerine ne dersiniz? Hem de bizim de bu yiyeceklerde haklarımız var, derler. Diretirler. Kapıdan kovulsalar bacadan girerler. İnat ederler.
   Tarlada çalışmamak için binlerce bahanesi olanlar vardır. Bahaneleri sıkılmadan pervasızca sıralarlar. Tek sermayeleri kızarmayan yüzleri kalmıştır. Onlarda alın teriyle bir yerlere gelmek düşüncesi yoktur. Asalak yaratık rolünü seçmişlerdir. Bit gibi, pire gibi. Beslendiği varlığı ısırıp acıttıkları da olur. Ekmek yediği kapıya hainlik etmek bile onlara çok normal gelir.
   Yapılan işte adın var, lafın var, katkın yok. Beraber iş yaptıkların iş başında terlerken sen, saz çalıyorsun. Onlar evlerine götürdükleri lokmaları alın terleri ile kazanırken, sen enerjini işten kaçma seçeneklerinde yoğunlaştırdın. İşe geldiğin zamanlarda da hep kıyıda köşede kaldın. Bu işi de ben yapayım diyerek bir iş sahiplenmedin. İş paylaşımında hep en cahil benim dedin. Kaçabildiğin kadar kaçtın. Gerçekten servet paylaşımında da en cahil benim diyebilecek yürek var mı sende? O zaman başköşe senin olacak öyle mi? Ama nasıl? Şimdi soruyorum bu güzel memleketimde böyle insanlar yok mu? Keşke olmasa! Keşke olmasa! Keşke yazmasak! Keşke yazmasak!
   Böylelerine atalarımızın diliyle şöyle seslenebiliriz: Tarlada izin, terin, emeğin yoktu; o zaman bu harmanda işin ne? Bu harmanda işin ne?     
   

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR