BU DA ZULMÜN BAŞKA BİR ŞEKLİ

Allah Resulü bir hadis-i şeriflerinde “Müslüman zalime de mazluma da yardım eden insandır” buyurmuş. Bunu duyan sahabe-i kiramdan bir tanesi, “Ya Resulallah, Müslümanın mazluma yardımını anladık da zalime nasıl yardım eder” diye sorunca, efendimiz “Zulmünü ortadan kaldırır” buyurmuştur. Gerçekten de Müslüman zalimin zulmünü ortadan kaldırmak için ona yardım etmekle mükelleftir ama maalesef biz bunu yapamıyoruz. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın misali insanlar ne yaparsa yapsınlar zararı dokunmayanlar hiç ilgilenmiyorlar. Oysaki gün geliyor, o zulmü yapan insanın zulmünden tüm toplum zarar görüyor. Bugün kendi yaşadığım bazı olaylardan esinlenerek bu konuyu biraz detaylı yazmaya çalışacağım, zira hatıra binaen bazı konularda sesimizi çıkarmadığımızı düşünmekteyim.

 

 

Hayatımın yaklaşık kırk yıla yakın kısmında şu veya bu şekilde siyaset olmuştur. Ya direkt siyasetin içinde olmuşumdur veya endirekt olarak destek verdiğim siyasetçilerin ekibinde olduğum için siyasetin içerisinde olmuşumdur. Gazetecilik mesleği de siyaseti en iyi bilmek zorunda olduğunuz bir meslek olması nedeniyle siyasetten kopma şansımız olmadı. Ancak şu andaki pozisyonumun en çok hoşlandığım pozisyon olduğunu da söylemeden geçmek istemiyorum, zira işin içerisinde değilsiniz ama her şeyi en ince detayına kadar biliyorsunuz. Kimin kiminle ilgili hangi filmi çevirdiğini çok daha rahat öğrenebiliyorsunuz. Bu çok keyif veren bir durum. Siyasetin içerisinde olduğunuzda sevmediğiniz insanlarla da beraber olmak zorunda oluyorsunuz ama gazetecilikte öyle bir zorunluluğunuz yok. Durum tespiti yapar geçersiniz karşıya, kim kiminle ilgili film çevirirse çevirsin sizi enterese etmez.

 

 

Eskiden siyasette iyi şeyler olmadığında kahrımdan ölürdüm. Şimdi demek bunda bir hayır var deyip umursamıyorum, bazen üzüldüğüm olsa da geçiştirmesi çok kolay. Hiç unutmuyorum, 1987 yılında Refah Partisi’ne canhıraşâne çalışıp seçim sonuçlarında yüzde on barajını geçemeyip yüzde yedi buçukta kalınca kahretmiştim. Ama merhum Erbakan Hoca’nın yanına gittiğimizde onu rahat görünce şaşırıp kalmıştım. Hatta merhuma, “hocam biz kaybettik” deyince “hayır evladım ne kaybetmesi biz ahiretimizi kazandık” dediğini hiç unutamıyorum. Siyasette en sevmediğim konuların başında vefasızlık gelir. Ben ömrü hayatımda hiç kimseye vefasızlık yapmadığım gibi yirmi yıllık partimi sevdiğim bir arkadaşımı aday yapmadı diye bırakıp o arkadaşın peşinden koşmamın ne kadar yanlış bir şey olduğunu da ancak anladım. Biz adamı satmamak uğruna yirmi yıllık davamızı bıraktık, adama her şeyimizle destek verdik ama adamın siz beni oraya getirdiniz mantığında olduğunu görünce  kahrettim. Demek ki biz adama hak etmediğinden çok fazla bir değer vermişiz ki adam kendisini bulunmaz hint kumaşı sanmış, bizi de peşinden koşan kerizler olarak bellemiş.

 

 

Bu adam seçildikten sonra öyle sıkıntılar yaşadı ki anlatamam, mafyasından çetesine, kendi partisindeki düşmanlarından çalışan personeline varıncaya dek herkes ona düşman olmasına rağmen biz kendimizi ona kol kanat gererek feda ettik. Bu yüzden de partimizle ve dönemin İl Başkanıyla aramız açıldı. Adam bizzat bana sizi o il Başkanı atınca yanıma geldiniz deyince ne kadar ahmak olduğumuzu anlamış oldum. Oysaki dönemin CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş, İçişleri Bakanına önerge vermiş. İçişleri Bakanı da Kanal 7 Televizyonunu kurduğu için bu arkadaşın görevden alma yazısını yazmıştı ama arkadaşım olan dönemin ANAP Milletvekilinden işi çözüp onu kurtarmıştım. Yetmedi Sayıştay’da çözemediği tüm işlerini bu fakir çözdü, buna rağmen adam kerameti kendinden menkul sanan bir zavallı çıktı. Şimdi anlıyorum ki biz adamın hak etmediği değeri kendisine verip ona zulmettik, keşke ona gerçek değerini verip toplumda hak ettiği yeri bilmesini sağlasaydık.

 

 

Bu zavallı adam şimdi sokağa çıkıp dolaşırken hala daha kendisini seçilmiş zannedip havalara girecek kadar zavallı bir adam. Garibim yanına da almış iki tane kendi gibi zavallıyı onlarla dolaşıp duruyor. Geçmişin hatırına binaen yıllarca yanlışlarına da sesimizi çıkarmadık, çocuklarına iş bulma noktasında da elimizden geleni yaptık. Kendisine hürmette eksiklik etmedik. Bunu o değdiği için değil bizim karakterimizin gereği yaptık. Ama adamcağız bunları kendisinin hak ettiğini düşünerek bizi ahmak yerine koyunca artık toplumda hak ettiği yeri bulma zamanının gelip geçtiğini anlamış olduk. Vefakâr olacağız ama muhataplarımızın hak etmediği değerleri onlara vermeyeceğiz. Onların onurunu kurtarmak için evimizde ailemize yemek pişirtip seçim bürosuna getirmek gibi bir ahmaklığın yanlış olduğunu da şimdi öğrenmiş olduk. Bundan sonra onlar bize ne kadar değer veriyorlarsa biz de onlara o kadar değer vereceğiz. Aksi halde onlara iyilik değil kötülük yapmış oluruz. Adamcağız yaptığı her yanlışı başkalarına fatura edip; şuraya şu getirdi beni, buraya bu getirdi beni diye önce kendisini sonra da milleti kandırmasına asla ve kat’a izin vermeyeceğiz. Ona yaptığı yanlışları haykırıp, doğru olanın ne olduğunu anlatacağız aksi halde ona da zulmetmiş oluruz. Bu arkadaşımıza naçizane tavsiyemiz, oturduğu yerde oturup sesini çıkarmamasıdır. Her yaptığı konuşmanın, destek verdiği insanları zorda bıraktığını bilmeyecek kadar da cehalet içerisinde olduğunu bir kez daha hatırlatarak sözlerime son vermek istiyorum. Allah’a emanet olunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR