M.Halistin Kukul

M.Halistin Kukul

BİR SOSYAL BİLİMCİ OLARAK PROF. DR. KENAN ERZURUMLU

    Sosyoloji bilimi; yaşanmışlıkları teşhis ve tespitle kalmaz; onları, târihî derinlik içinde yoğurarak, insanla insan ve insanla nesne/tabîat arasındaki irtibatları da didik didik eder.

     Tabiatin, bir şuûr olarak idrâk edilmesi, bizi/insanı, sathî bir kavrayışın ötesine de taşır/taşımalıdır. 

     Böylece; sosyoloji bilimi, oblektif hâfızaya, kollektif şuûra yâhut da çatışmalı veya çatışmasız her hâdiseye neşter vurarak, irâdî bir vasıta teşkil eder.

      Prof. Dr. Kenan Erzurumlu, onaltı yaşında tıp fakültesi öğrencisi olmuş ve sahasının anabilim dalında zirveye çıkmış bir isim olarak, meslekî faaliyetlerinin yanında, sosyoloji ilmine destek olabilecek, katkı sağlayabilecek önemli eserlere de  imza atmıştır.

        Şurası muhakkaktır ki; meslekler îtibâriyle, tıp doktorları, öğretmenler, avukatlar, subaylar, polisler  ve imamlar, insanlar arası münâsebetlerde hâdiseleri  en yakından acı ve tatlı cepheleriyle  müşahede etmektedirler.

      Bunda, şüphesiz ki, tıp doktorlarının istisnâî bir yeri vardır. Çünkü; doğrudan doğruya insanın rûhî ve bedenî yapısıyla muhataptırlar. Hele bir cerrah için, ömrün her safhası, ölüm kalım mücâdesi  veren insanların içinde  geçer.

         Hastaların, hasta yakınlarının kaç türlü çatışmalı hâlleriyle iç içedirler. Ameliyat masalarında, bizim gibilerin duyarak ürperdiğimiz hâdiseleri, onlar, günde kaç kez yaşamaktadırlar, düşünmek lâzımdır.

        Yâni; bu meslek mensupları, kişilerle, şu veya bu şekilde, birebir irtibat hâlindedirler. Her yaş, meslek ve inanç mensuplarıyla yüzyüzedirler. Bu; basit bir yüzyüzelik değildir. Dert dinleme, çâre arama ve çözme yüzyüzeliğidir.

         Bu durum; karşılarına çıkan kaatilden, ateiste, en dindar Müslümandan en anlayışsız ve en kibirliye kadar böyledir. Bunların, hemen hemen her türlü iç ve dış/görünür-görünmez/gizli-alenî hâllerini müşâhede ve tespitle mes'uldürler. Elbette ki; sâdece, teşhis ve tespit de değil, çözüm de ortaya koymakla mükelleftirler.

        Böylece; bir tıpçı, tahsil seviyesi ne olursa olsun, muhatabınının p(i)siko-sosyal,  p(i)siko-kültürel ve sosyo-ekonomik durumunu tamamiyle murakabe altındı tutar/tutmalıdır. Çünkü, çâreye/çözüme, bu arayışlar sonunda ulaşır.

         O hâlde; p(i)sikolojik ve fizikî cihetten, bizzat bu hâdiseleri yaşamaları bakımından, bu meslek mensupları sosyoloji ilminin tatbikî olarak içersine gömülüdürler.

          Şu var ki, herkes, bu hâl içinde, aynı tavrı gösteremez;  bu hâlin tahlilini yapamaz; bu da,tabiîdir.

         İşte bu noktada, Prof. Dr. Kenan Erzurumlu, etrafını kolaçan eden bir ışıldak gibidir. Belki mesleğinin verdiği bir takım tecrübelerin yönlendirmesi;  belki, insan olarak, zihninin, zarûrî gördüğü noksanlıklar karşısında suskun olamaması; belki, görünür hâdiseler karşısında, ilgililerin gerekeni yap(a)mamasının verdiği hırs, kızgınlık hattâ hizmet arzusu, ne dersek diyelim, O'nu,  bu yöne sevketmiştir.

     F(ı)ransız sosyolog Auguste Comte (1798-1857) tarafından 1838'de, Lâtince "socius" ve Yunanca "logos" kelimelerinin birleşimi olarak ortaya atılan sosyolojinin, bizde, Ziya Gökalp (1876-1924)'le başladığı kabûl edilir.

       Yine Gökalp'in tâkipçileri olarak görülen Ord. Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Hilmi Ziya Ülken, Prof. Dr. Erol Güngör ve Prof. Dr. Orhan Türkdoğan ile, sosyolojiye farklı bir bakış açısı getiren S. Ahmet Arvasî bu sahanın hatırlanması gereken isimlerinin başında gelir.

       Prof. Dr. Erzurumlu; millî teşhis, millî tespit, millî tahkîk/tetkik ile, mes'elelere yakından uzağa doğru  bir hareketlilik içindedir. Daha ziyâde, Ziya Gökalp-Hüseyin Nihal Atsız çizgisini, günümüz  şartlarını geçmiş tecrübelerin ışığında yorumlama ve ileriye doğru  yeni bir istikamet tâyin etme peşindedir.

        Kitaplarındaki ana tema, millî hüviyet çerçevesi içinde, Türk milletinin, insanlığın büyük ve şerefli bir âilesi olarak, dînî, iktisâdî, kültürel, edebî, askerî  ve her türlü sosyal faaliyette en önde bulunması hedefiyle, bugüne kadar mârûz kaldığı ihânetleri ve içinde yaşadığı gafletleri dile getirmek, böylece, durum muhakemesi ve nefs muhasebesi yapmaktadır. Bu, bir bakış tarzıdır.

        Bu bakış tarzı içersinde; kendi olma ve millî varlığını koruma arzusu, itici güç olarak görünür. İyi tahlil edildiğinde görülecektir ki; bilhassa, gerek "Devlet", gerek "Türklüğe Bakış", gerek "Mistisizm ve Tasavvuf" ve gerekse "21. Yüzyılda Türk Cihan Hâkimiyeti'nin Jeopolitiği" adlı eserlerinde durum böyledir. "El Neştere Değince" , meslekî hâtıralarını nakleden bir kitap olmasına rağmen, bir iç muhasebeyi/meslek içi tahlili de berâberinde getirmektedir.

       İlk cümleme dönerek tekrar ediyorum: "Sosyoloji bilimi; yaşanmışlıkları teşhis ve tespitle kalmaz; onları, târihî derinlik içinde yoğurarak, insanla insan ve insanla nesne/tabîat arasındaki irtibatları da didik didik eder."

       Prof. Dr. Kenan Erzurumlu'nun üzerinde çalıştığı, yapmak istediği ve oldukça da mesâfe katettiği husus budur.

        Rabb'im; tıp sahasındakilerinin yanında, bu istikamette de başarılarını dâim etsin, yardımcısı olsun!..

      

     

 

      

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Halistin Kukul Arşivi
SON YAZILAR