Bilmenin verdiği rahatsızlık

"Tanıdığım bir ağaç var / Etlik bağlarına yakın / Saadetin adını bile duymamış / Tanrının işine bakın. // Geceyi gündüzü biliyor / Dört mevsimi, rüzgârı, karı / Ay ışığına bayılıyor / Ama kötülemiyor karanlığı. // Ona bir kitap vereceğim / Rahatını kaçırmak için / Bir öğrenegörsün aşkı / Ağacı o vakit seyredin."

Rahatı Kaçan Ağaç şiiri, bana her zaman Melih Cevdet Anday'ın, bir şeyler bilmenin aslında insanı ne denli rahatsız edici bir yanı olduğunu duyurmaya çalıştığını düşündürmüştür. Gerçi şiir, ağacın aşkı farketmesiyle sona erer; ancak aşk da, yaşamda yakalayabilenine bir "farkındalık" getirmez mi sizce de? Aşk bahsini bir kenara ayrırıp bakacak olursak, "farkında olamadıklarımızın ne çok arttığını" ve bizlerin bu artışın hızına yetişmekte zorlandığını görüyor olmamız da rahatsızlık veriyor.

Belki de bu yüzdendir birçok konuda "yaşadığımız aymazlığımızın tavana ermesi" durumunu yaşamamız. Hatta öyle bir aşamaya ulaşmış durumdaki "insanın gelecek hakkında endişelenmemesi" olası değil. "Gökkubbeyi tavan etsek", yakın gelecekte ona da ereceğiz gibi geliyor bu aymazlığımızla. Özellikle de ebeveynlerin çok fazla dikkatli ve bilgili olmaları gerektiğinde uzmanlar ağız birliği etmişçesine bolca sayıp döküyorlar bu durumlara yol açılmaması için.

Ara sıra bizler de elverdiğince kimi sorunlara değiniyoruz "aymazlıktan yana zihnimiz boşta kaldığında". Hal böyle olunca okurlarımızdan kimi de "..teşhis belli de, hani çözüm nerede?.." diye sormaktan geri durmuyorlar. Farkında olunanları dile getirmenin yanında bir "çözüm aramak yolu da bize kalıyormuş" meğer. Biz de bunun ayrımına varıyoruz. Ancak çözüm sunmaktansa, "dikkat çekmekten yana bir tutumu" benimsediğimden, bu noktada bir şeyler belirtmekte geri durmuşumdur her zaman. Çünkü dikkatimizi çeken bir olgu, olumsuzluk ya da sorun varsa "o konularla ilgili kitapları araştırarak" ve onları okuyarak sağlayacağımız bir "birikimle üstesinden gelinebileceğini" düşünürüm bu sorun ya da olumsuzlukların.

Gerçi kitaplar konusunda yaşanan sorunların varlığı da endişelendirmiyor değil hani!.. "Kitapların piyasa nesnesi oluşuyla" yaşanan bu sorunlar da bizi doğru bilgiye ulaştırmakta zorluyor elbette. Henüz "kitaba ulaşamadan rahatsız olmaya" başlıyoruz. İki sözüğü biraraya getirip "birkaç kelam eden birçok yazar tayfası", kitap çıkartıverince eğriyi doğruyu belirlemekte ve işin aslına ulaşmakta sıkıntı çekiyoruz.

Yalnızca yazar olan bu arkadaşların çoğunun kitaplarına şöyle bir göz attığınızda, onların  "gerçekten de yalnızca yazar olduğunu; okur yazar olmadığını" anlıyorsunuz. Bilim, sanat ve edebiyatla ilgili eylemlerde sanki "bir hiyerarşi varmışçasına okur tayfasından yazar tayfasına yükselivermek" söz konusuymuş gibi davranarak kitap yazdıklarına tanık oluyorsunuz. E bu durumda "sorun üstüne sorun çıkaran" gene ben ve benim gibiler oluyor. Sorunu gösteriyor, işi kitapla çözülüyor diyorsun; sonra da kitabın ve yazarın iyisini bulmanın güçlüğünden dem vuruyorsun, demezler mi adama? Derler... Ama bu sorunu da dikkate alarak kitap seçiminin ayrımına varmış olursunuz derim ben de. Gerisi bilgilenmeye kalıyor efendim.

Kitapların verdiği asıl rahatsızlık bu değildir aslında. "Yaşamda olup bitenleri fark etmeniz" konusunda kitapların sizi yetkin kılmalarından doğar bu rahatsızlık. Çevrenizde olup bitenleri, insanları daha iyi analiz eder ve çözümlersiniz; ancak, gelgelim sizin farkına vardıklarınızı diğerleri fark edememişse; işte o zaman rahatınız kaçar büsbütün. Bir de "bilgi çöplüğünde yaşadığımızı" duyumsarsanız en vahimine varmışsınız demek olur bu rahatsızlığın. Konuyu bilgi çöplüğü sorununa getirmem, ayrı bir yazıyı gerektirdiğinden pazartesi günü sürdüreyim istiyorum rahatınızı kaçırabilirsem...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR