Ahmet Ufuk Erkan

Ahmet Ufuk Erkan

BENE DE BİR MEZER EŞİN

BENE DE BİR MEZER EŞİN

 

                        Gözlerin kurumuşken böyle. Aslında tümden yaş olmuşken. Öyle bir yaş ki; etrafı köz. Kurutmuş tüm yaşları.

 

                        Eski çağlarına bir selâm. Cevap gelmeyen zamanlarına. Yalnızsın ve garipsin. Ki her yalnız gariptir aslında. Ses yükselirse, gariplerden yükselir. Her yalnız gariptir.

 

                        Dünya toz kadardır gözünde. Ara sıra, o toz, uçuşur rüzgârda, kaçar gözüne. Hepsi bu… Toz kadar değeri yoktur. Lâkin, gözüne kaçan toz… Anlatabildim mi? Uğraştırır seni yani. Ve oysa toz kadar değeri yoktur.

 

                        Ardında sözler bırakarak… Doğduğundan beri anlamadan yaşadığın; gözünde yaş bırakarak ve ardında sözler bırakarak.

 

                        Nerden geliyor bu ezgi? Ömrünün neresinde gizlenmiş de geliyor? Katman katman, bak bakalım. Nerden geliyor?

 

                        Öldürürler seni bir yar yoluna… Izdıraplı bir sesle. Geliyor işte kulağına. Akışıyor Kütahya'nın pınarları. Hadi bakalım.. Eleşkirt'ten çıkanın yükü kesin eriktir. Ve yâresi delik deşiktir. Nedir? Açılan yâre nedir ki delik deşik? Sevdiceğin taze feriktir. Ferik nedir?

 

                        Yanağında bir el izi. Yıllar öncesinden. Saçlarındaki aklara koşut, o elin sıcaklığı. Sahi. Var mıydı, yoksa bir hayal mi? Uçuş bakalım zihin. Uçuş ey zihin. San bakalım, o yağan yağmur gözyaşındır. San bakalım…Kalbinin sıcaklığı kadar sıcak. Yağsın başına kalp yağmuru.

 

                        Yemeden içmeden kesil. Öğün sav sadece. Sigara altlığı yap. Sor bakalım; bu ne sevgi ah , de. Bu ne ızdırap de. Zavallı kalbinin harap olmasına da ağla. Gözüne dünya kaçsın biraz. Toz gibi. Yaşartsın sadece gözünü. Hadi bakalım…

 

                        Kadehini yaşla doldurmasın. Camına şafak dokunurken, elinden ikram iste. Hangi el o? Hangi eski zamanlarından? Aklar düşmemiş zamanlarından. Sokak aralarında gezdiğiniz günlerden. Kumral başının sıcaklığı ezberindedir göğsünün. Sana seher yeliyle selâm gönderir mi?

 

                        Gesi bağlarında dolaş. Feleğin çemberine çomak sok. Gücün yetmez aslında. Felek döner durur başında. Gönlün hep onu arıyor, nerede o? Sen ağlarken ağlayan, sen gülerken gülen, kalbini bilerek yüzüne gülen… Eski zaman hikâyesi. Özle koynundaki sıcaklığı. Ki artık bir serinlik olmuş.

 

                        Sinende kimsenin bilmediği yara. Tabibler de çare bulmaz. Boynun büküktür,yüzün de gülmez. Sor dur bakalım, neredesin de…. De dur.

 

                        Güzeli sevsinler bağ arasında. Cevizin yaprağı dal arasında ve sen ara dur. Ara dur bağ arasında. Senin sevdiceğin yok arasında. Ara dur. Ara dur, ak düşmemiş zamanlarından. Evlerinin önü bahçelik bağlıktır. Ne    işlemişse eline sağlıktır. Yar sana bir beyaz yağlık yollamıştır. Hangi zamanlarından? Ömrünün hangi çağından? Ak düşmemiş çağlarından…

 

                        Zülfünü bana kelepçe etsen; yine de geçemem vay kara gözlüm. Zindana dönmüş ömrüm ömrüm. Yine de geçemem vay kara gözlüm. Ömrümün kara çağından. Kirpiği kast eder tatlı canına. Hatrını saymaz o kara gözlün.

 

                        Birikmiş türküler çıksın açığa; hadi bakalım. Garip ömrüne şahit. Öldüğüne acıma, yarin derdine düştüğüne yan…

 

                        Geldin geçeceksin. Şavkın bile düşmez. Bir göründün bir yok oldun. Say ki bir kibrit çakıldı söndü. Say ki bir göz açıldı kapandı.

 

                        Ömrünün kara çağlarını özle. Aklara bulanmış başınla özle dur. Senin, boyun eğip de mevlâm kerimdir diyen yârin var mı?

 

                        Sahi, var mıydı yok muydu? Sonra şarkılar sızsın; hadi bakalım. Yalancının birine kapılsın kalsın gönlün. Çekilmez olsun ömrün. Hadi bakalım… Özler misin hâlâ siyah günlerini? O, saçlarına ak düşmemiş günlerini? Hâlâ özleyebilir misin?

 

                        Köşe başında, eli elindeyken. Başı omzundayken. Hâlâ sıcaklığı omzunda. Özler misin?

 

                        Sana bir gün olsun gülmemiştir hayat; burası da gurbettir. Kaderi berbattır, burası gurbettir. Gurbet derken, sılanın içine gizli. Bu da öyle bir gurbet. Uyma dersin,uyar eller sözüne. Alnına yazılmış bir kara yazıdır. Ağladığın bâzı bâzıdır.

 

                        Salânın sesi cana dokunsun işte. Üç gün ara vermeden gelsin ölüm. Başından alınmayan sevdalarla çek git.

 

                        Bir Azeri türküsüne göm kederini. Tüm eski ezgilere göm… Siyah günlerine göm. Oysa aka bulanmışsın. Özle dur o kumral saçı. Ve özle eski günleri. Taşı dur yeni gününe, eskiden kalan ne varsa. Ne işe yararsa artık.

 

                        Bene de bir mezer eşin. Eski ömrüm gibi kara bir toprakta. Aklarım sonra düşsün toprağıma kar gibi.

 

                        Yazmaya doyamadan. Yazmalara kanamadan. Ne kadar anlatsam anlatamadan. Garip gelmiş garip gidecek bir ömür. Kıyısında dolaşıyor da bir türlü gidemiyor. Şakağımda eski zaman divânelikleri. Şakağımda yeni zaman ölümleri. Gidemiyor.

 

                        Bahtım sarılmış simsiyah tüle. Nemli gözlerle yalvardım güle…. Selâm da gelmez seher yeliyle.

 

                        Vay bana vaylar bana. Gün olmuş aylar bana…İki baş bir olaydı, o göz uykuyu neylerdi? Tek baş… Aklara bulanmış baş. Demek ki uykudan başka çaresi yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Ufuk Erkan Arşivi
SON YAZILAR