Bayburt’ta sanatla buluşma

Bayburt’ta sanatla buluşma
Türkiye’nin nüfus olarak en küçük illerinden biri olan Bayburt’a gerçekleştirdiğimiz iki günlük yolculuk bizleri eşsiz bir coğrafyada, doğduğu topraklara sanatı getirmeye çalışan güzel insanlarla buluşturdu.

İçinden nehir geçen bu şehir, zenginlikleriyle sıra dışı deneyimler edinmek isteyenlere farklı alternatifler sunuyor


Doğu ile Kuzey’in buluşma noktası olan Bayburt’a iki günlük yolculuğumuz İstanbul’dan başlıyor. Çoğu kimse fotoğraflara bakıp “Hiç ağaç yokmuş” dese de uçak Erzurum Havalimanı’na yaklaşmadan önce penceresinden gördüğüm sarı-kahverengi topraklara hayran kalıyorum. Nüfus olarak Türkiye’nin en küçük illerinden biri olan Bayburt’a Erzurum’dan yaklaşık 2 saatte varılıyor. Çoruh Nehri, ortasından geçtiği şehri ikiye bölüyor. Nehrin etrafında sıralanmış çay bahçeleri bölgedeki en önemli geçim kaynağı. Bayburt’un nehrinden sonra en önemli simgesi tarihi kalesi. Bizans döneminden kalan kale ışıklandırmasıyla akşamları şehre renk katıyor. Bayburt’a gelmişken Kadınlar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği üyesi kadınlar tarafından hazırlanan yemeklerin tadına bakmadan gitmek olmaz. Kadınlar bize o gece lahana çorbası, lor dolması, galacoş yemeği, suböreği ve kendi keşifleri olan kuşburnu tatlısı ikram ediyor. Kadınlar Derneği Başkanı Leyla Karabulut, 2008 yılından bu yana Bayburtlu bin kadına eğitim verdiklerini bunlardan 300’ünü meslek sahibi yaptıklarını anlatıyor. Derneğin şimdilerde tek hedefi kendilerine ait bir arsaya sahip olmak. Bayburt’un diğer gezilecek yerlerini Kop Şehitliği, Aydıntepe Yeraltı Şehri, Bayburt Saat Kulesi, Çımağıl Mağarası, Sırakayalar Şelaleleri, Helva Köyü Buz Mağarası, Soğanlı Geçidi ve Dede Korkut Kümbeti olarak sıralamak mümkün. Bayburt Bilim Eğitim ve Kültür Derneği (BEKDER) Başkanı Mete Emir, Dede Korkut Kümbeti’nin tanıtımı için “Dede Korkut ve Kadın Hikâyeleri” konulu yeni bir proje hazırlığı içinde olduklarını açıklıyor. 

DAĞ BAŞINA SANAT GELİRSE 

Gezinin ilk günü sabah SOCAR Türkiye Başkanı Kenan Yavuz’un Beşpınar Köyü’ndeki kültür konağına gidiyoruz. İşadamının doğduğu babadan kalma taş ev eski eşyaları ile ziyaretçilere açık durumda. Bahçede yöreye ait tarım aletlerinin sergilendiği bir bölüm de mevcut. Konak, yıl boyunca çeşitli kültür sanat etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. Ertesi sabah Prof. Dr. Hüsamettin Koçan eşliğinde bu sene 10. yılını kutlayan Baksı Müzesi’ni ziyaret ediyoruz. Avrupa Konseyi Müze Ödülü’nün sahibi olan müze, Bayburt’un 45 km dışında, Çoruh Vadisi’ne bakan bir tepenin üzerinde kurulu.

DÜNYANIN EN TEHLİKELİ YOLU

BAKSI’dan ayrılır ayrılmaz Soğanlı Yaylası üzerinden Trabzon Uzungöl’e gitmek üzere yola koyuluyoruz. Aracımız, www.dangerousroads.org isimli site okuyucularının oylarıyla 2015’te “Dünyanın en tehlikeli yolu” seçilen Derebaşı Virajları’nda ilerliyor. Yol 106 kilometre uzunluğunda ve 29 keskin virajdan oluşuyor. Bir ara görüntü almak için duruyoruz irili ufaklı şelaleler, küçük akarsular, yeşille mavinin kusursuz uyumu büyülüyor. Bu muhteşem coğrafya ayrıca sahip olduğu endemik bitki türleriyle de önem taşıyor. Ancak gün batımında Uzungöl’e varıyor, manzarayı ucu ucuna yakalıyoruz. Gölün etrafındaki çarpık yapılaşma dikkat çekici. Yerel yönetimlerin kaçak yapılaşmanın önüne geçmek için önemli adımlar attığı söyleniyor. Ve iki günlük yolculuğumuz 2 saatin ardından Trabzon’da son buluyor... Cebimizde Kuzey Anadolu’nun sarı topraklarının kokusu, yöre insanlarıyla samimi sohbetler, eşsiz lezzetler, manzaralar ve anılarla uçağa biniyor ve yaklaşık bir buçuk saatte İstanbul’a geri dönüyoruz. HABERTÜRK

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.