Ahmet Ufuk Erkan

Ahmet Ufuk Erkan

FUKARALIK

FUKARALIK

 

 

                        Tanımında zorlandığımız kavramlar vardır. Hani haklarında ne yazsak, ne söylesek, yarım bıraktığımız hissini yaşatan kavramlar. Fakat yine de haklarında deriz bir şeyler. Ve aşağı yukarı da oturur yerli yerine anlam taşları.

 

                        Fakirlik ve zenginlik de böyle. Fakir diyeceğiniz biri zenginlere taş çıkartan bir gani gönüllülükle dağıtırken, zengin bildiklerinizin kılının kımıldamadığını görürsünüz.

 

                        Varsıl/zengin, yoksul/fakir kavramı, kadim meselelerindendir sosyal bilimlerin. Felsefenin, sosyolojinin, iktisadın… Bende, sınıfsal bir olay gibi algılanagelmiş olan bu iki kelime, nasıl başladığını hatırlamadığım bir sohbet sırasında, konuştuğum arkadaşın da irdelemeleriyle, farklı bir anlamda da bakılabileceğini kabul ettiğim bir hal aldı. “Yerli yerinde harcayan zengin, olduğu halde harcayamayan, ya da sırf kendine harcayan da fakirdir” gibi bir sonuca varmıştık.

 

                        O günden beri muhtelif aralıklarla beni yoklayan bu yazı, bilgisayar ortamında dolaşırken bulduğum bir sözle, biraz kendine geldi. Daha doğrusu, bana bir şaşkınlık yaşattı. O sohbetimizde vardığımız sonuç, bulduğum bu sözle, bizim sözlerimize de yakın bir ifadeyle, ete kemiğe bürünüyordu. Söz, Chamfort (1741-1794)'a ait. Fransız yazar. Soğuk Kül adlı kitabı yeni çevrilmiş Türkçe'ye(!) Tanımadığıma hayıflandığımı itiraf edeyim. “Dünyanın en zengini, tutumu bilen, en yoksulu da cimri olandır” diyor Chamfort.

 

                        Sınıfsal bağlamı asla gözardı etmeksizin, böyle bir ruh hâlinin de fakir ve zengin olmakla alakalı olduğunu kabul edelim. Tam bu noktada “az veren canından, çok veren malından…” sözünü de imdada çağıralım hatta… Ruh hâlinden kasıt, harcayamamak ya da israf etmek…

 

                        Tabi, kendini fakir sayanların, bir başka durumuna da bakmak lazım. Sanırım, çoğumuzun yaptığını yapıyorlar ve lüksü ihtiyaç haline getiriyorlar. Yani, örnek olsun diye söylüyorum, artık cep telefonu “ihtiyaç” ya, faturasını ödeyemecek kadar “fakir” olduğunuz halde… Ve şikayet başlar o zaman.Hayıflanmalar, kahırlanmalar… “İhtiyaç” hissettiği için, banka kredisiyle motor almış, her taksit zamanı da harcamadan biriktirdikleriyle onu ödeyen ve tabii zorlanan bir dostum var mesela. Satması da sözkonusu olamıyor, krediyle aldığı için. Yine belirteyim de kırılmasın. Evet, birilerinin baba parasıyla kaliteli arabalarla, motorlarla gezdiği, “yolları ağlattığı” bu ülkede, benim arkadaşımın da hakkı o motor. En korktuğum şeyi, yanlış anlaşılarak kalp kırmayı engelliyeyim diye uzattım biraz bu kısmı. Umarım anlaşılmışımdır.

 

                        Yazının burasında aklıma, “kanaat” sözcüğü de geliyor. Biraz da bununla alakalı, zengin ya da fakir olduğunu düşünmek, toplumsal konum değişmese de. Yani, konum itibariyle fakir sayılmalıyızdır da kendimizi öyle görmeyiz ya. Onu demek istiyorum. “kanaat” ederiz durumumuza…

 

                        Ve bunca yazma,çizme işini, ahkam kesmeyi, ayağındaki eskimiş ayakkabısından utanmayan, kendini de fakir saymayan bir adam bitirir. O'nun hayatı üstünden sağa sola sallamak da tuzu kurulara kalır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Ufuk Erkan Arşivi
SON YAZILAR