M.Halistin Kukul

M.Halistin Kukul

ÂRİF NİHAT ASYA'YI HATIRLARKEN

     Osmanlı Cihân Devleti'nin çöküş döneminden Cumhuriyet'e intikal eden ve hâlen de aşılamadıklarına kanaat getirdiğim şâir ve edîblerimiz vardır.  Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936), Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958), Ahmet Hamdi Tanpınar (1901- 1962), Necip Fâzıl Kısakürek (1904-1983), Halide Nusret Zorlutuna (1901-1984), Yusuf Ziya Ortaç (1895-1967), Orhan Şaik Gökyay (1902-1994), Âşık Veysel Şatıroğlu (1894-1973), Ali Fuat Başgil (1893-1967), Kemalettin Tuğcu (1902-1996), Süleyman Nazif (1870-1927), Orhan Seyfi Orhon (1890-1972), Peyami Safa (1899- 1961) bunlardan sâdece birkaçıdır.
       Dikkat edilirse görülecektir ki, bunların herbiri, birbirinden üstün vasıflarıyla, birer 'millî idrâk' çağlayanıdır.
        İşte; Ârif Nihat Asya da, bu dönemin şâirlerinden biridir. Her şâirin bir veya birkaç şiiri, onun hatırlanmasına vesîle olduğu bilinen bir gerçektir. Ârif Nihat Asya, Türk Bayrağı'na olan sevgi, hürmet  ve muhabbetini o kadar güzel mısralarla dile getirmiştir ki, şiirimizde "Bayrak şâiri" denilince, ilk hatıra gelen şâirimiz O'dur.
   Gençlik yıllarımdan bugüne, hep, onun bu şiirlerini terennümle Türk bayrağına baktım; dalgalanışını, O'nun ihtişamlı mısralarıyla hayranlıkla seyrettim.
    "Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor" başlığını taşıyan şiiri, Mehmetçik unvanı verilen Türk askerinin,  uğruna şehit olduğu bayrağıyla kucaklaşmasını târif etmektedir:
       "Şehitler tepesi boş değil,
        Biri var bekliyor.
        Ve bir göğüs, nefes almak için:
        Rüzgâr bekliyor.
       
       Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
       Yattığı toprak belli,
       Tuttuğu bayrak belli,
       Kim demiş meçhûl asker diye?"
   Bizim askerimiz, Türk Askeri'dir, Mehmetçik'tir ve başkalarınınki gibi, "meçhûl asker" değildir. Kendisi de, "yattığı toprak" da, "tuttuğu bayrak" da, "belli"dir. 
     Bayrak; bir milletin sembolüdür, nâmûsudur, şerefidir. Bu sebepledir ki, baş tâcıdır. Bir millet, bütün târihî değerlerini ve istikbâlini onun nezdinde muhakeme eder.
     Ârif Nihat Asya'nın, cihâna, âdetâ haykırıcasına hürriyet telkîn eden "Bayrak" şiiri, millî hassasiyetimizin paha biçilmez değerlerine verilen önemin bir işâreti olarak,  zaptedilmez bir terennümle karşımıza çıkar:
        "Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü..
        Kızkardeşimin gelinliği, şehîdimin son örtüsü,
        Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
        Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım!"
       Bir vatanseverin, bir milletseverin, bir bayrakseverin...bu mukaddes değerleri haykırışından daha tabiî ne olabilir?
      "Mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü", "kızkardeşimin gelinliği" ve "şehîdimin son örtüsü"ndeki birleştirici hassasiyeti ve şâirlik mes'uliyetini görmek gerekir. 
       Bu 'bayrak'ın "destanını oku"madaki ve onun "destanını yaz"madaki millî  şuûr tâzelenişini kavramak; O'ndaki dînî / İslâmî ve millî mânâyı çok iyi idrâk etmek lâzımdır.  
       Ârif Nihat Asya;  şiirimizde "Bayrak Şâiri" olarak bilinir ammâ, O, aynı zamanda, şehirlerimiz hakkında en çok şiir yazan şâirlerimizin başında gelir. 
       Ayrıca; rübâî tarzında yazdığı binbeşyüzü aşkın şiiriyle de bu sahanın en önde giden şâiridir.
       "Selimler" adlı şiirinde,  gözlerimizi, hem mâzîye çevirir ve hem de istikbâlimiz için hedef işâret eder:
                 "Tarihin muazzâm tâkı altından
                  Ağır ve şâhâne geçti Selim'ler,
                  Bellerde palalar altun kabzalı
                  İri kavuklarda iri dilimler.

              (...) Ki onun üç kıt'a dibâlarından
                Biçildi boyuna iri hulleler,
               Çaldıran demedi, Mısır demedi..
               Açıldı serhad'ler, göçtü kaleler.

              Daha kalsa dünya meydanlarını
              İki şehsuvâra dar bulacaktı,
             Takvimler gününden gün almasalar
            Belki Karadeniz ak olacaktı..."
     İsterseniz; 2016 yılının şu ilk günlerinde, Ârif Nihat Hoca'nın "Ağıt"ıyla derinlere dalıp, düşünelim:
                      "Ağlayın parmakları nur
                       Sularında kınalı kızlarım
                       Ağlasın Meraga göklerinden
                      Meraga'ya bakıp yıldızlarım.
                      Yollara Kürşad'lar uzanmış ölü
                      Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü
                       Yiğitlerim uyur gurbet ellerde  
                       Kimi Semerkant'ta bekler beni
                       Kimi Caber'de.
   
                       (...) Ben ki ateşle koruşurdum, selle konuşurdum
                       İdil'le Tuna'yla Nil'le konuşurdum.
                      "Sangaryos"u "Sakarya" yapan,
                      "İkonyum"u "Konya" yapan
                        Dile konuşurdum."
     O'nu, vefâtının bu yılında da rahmetle anıyorum. Rûhu şâd, mekânı cennet olsun!..
    
    

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Halistin Kukul Arşivi
SON YAZILAR