APTALLIĞIMA DOYMAYAYIM!

APTALLIĞIMA DOYMAYAYIM!

Rahmetli Babaannemin, ‘Benim söylediklerimi ben öldükten sonra anlayacaksınız ama bir işe yaramayacak’ sözünü her fırsatta hatırlattığımı hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Bu söz benim hayat felsefemde ölçü olduğundan, yeri geldikçe hatırlatmaya devam edeceğim.  Atasözleri ve büyüklerin tecrübe ederek söyledikleri sözler bizler için rehber teşkil etmelidir.  Aksi halde hayatın gerçeklerini görme şansını yakalayamayız. Bu nedenledir ki insanlarla konuşurken söylemiş oldukları güzel sözleri, kulağımın bir kenarına kaydederim.  Sadece kaydetmekle de kalmam, elimden geldiği kadar gereğini yapmaya çalışırım.

Ölmüşlerimizden bahsetmişken, bir kaç gün önce ölen Niyazi Çubukçu Hoca’ya Allah’tan rahmet kederli ailesine baş sağlığı diliyorum. İmam Hatip Camiasının eski emektarlarından olan Niyazi Hocayla zaman  zaman anlaşamasak da sevdiğim, değer verdiğim bir insandı.  Ona sadece ANAP’ın İmam Hatip Liseleri ile ilgili uygulamalarında partisini savunmasından ötürü kızardım onun dışında sevdiğim bir insandı. İmam Hatip camiası deyince yine geç öğrendiğim bir ölüm haberi nedeniyle cenazesine katılamadığım Tevrat Aydın Hoca’nın vefatı da beni üzdü merhuma Allah’tan  rahmet diliyorum.  Henüz genç yaşta bu dünyadan ayrılmış olması biz sevenlerini üzmüştür ama takdiri ilahi yapacak bir şey yok. Bu kadar detaydan sonra gelelim asıl konumuza.

Bir kaç gün önceki gazetelerde Vezir Hazretleri’nin bizim şu meşhur A Takımı operasyonu ile ilgili yaptığı konuşmayı okuyunca aklıma ‘Geçti  Bor’un pazarı sür Eşeği Niğde’ye’ sözü geldi. Yaşanan bir Hakikati sen kalkıp, on yıla yakın bir zaman dilimi sonrasında konuşursan, buna havada uçan kargalar dahi gülerler. Kaldı ki zamanında kendisine ben ve merhum Kayıkçıbaşı ‘Bu Samsunspor işine bulaşmayalım, bunun iki ucu pis bir değnek, her halükarda bize sıkıntı verir’ demiş olmamıza rağmen kendisi ısrarla, ‘Hayır olmaz, benim Kulüp Başkanlığım döneminden kalma borçlar var. Şayet onları ödemez isek bana da haciz gelebilir, biz kardeşiz size bir şey olursa, ben sonuna kadar yanınızda olacağım.  İçeri girmek gerekirse, ben de sizinle birlikte içeriye girmeye hazırım’ demiş olmasına rağmen, Ben ve merhum  Kayıkçıbaşı içeriye girdiğimizde, bırakın bize sahip çıkmayı bir kez olsun gelip, bizi ziyaret etmemiş olmasına ne demek lazım?  Ben ve merhum Kayıkçıbaşı, onun arkasında o kadar dik durduk ki anlatamam. Bizim sorgumuzu yapan Askerler bize, ‘Bu işi talimatla yaptık. Başkan verdi talimatı’ deyin sizi salalım, demiş olmalarına rağmen biz onu satmadık ve ifademizde ‘Şehrin takımına destek olmak adına, kendimiz yaptık’ diyecek kadar aptalca ifade verdik!

Bakın, dikkat ederseniz aptalca ifade diyorum.  Neden aptalca derseniz, biz onu Delikanlı, dik duruşlu, adam gibi adam sandığımızdan arkasında dimdik durduk. Ama adam o kadar enteresan bir adammış ki, üç kuruşluk menfaati için anında öz Babasını satacak bir yapıya sahip olduğunu, bizim olayımızda bizatihi yaşayarak öğrenmiş olduk. Biz kendisinin arkasında böyle dururken, biz Cezaevindeyken Belediyede bulunan bazı insanlarla Vezir Hazretlerinin yakın ekibi, öyle bir tezgâh hazırlamışlar bize ki aklınız şaşar! Önce benimle Kayıkçıbaşı’nı birbirimizden ayırıp, Kayıkçıbaşı’nı dışarı çıkarıp, beni içeride bırakma operasyonu yaptılar ama merhum Kayıkçıbaşı adam gibi adam olduğundan dik durdu ve kabul etmedi. Bunun üzerine bu yankaboz ekip benimle Kayıkçıbaşı’nın birlikte içeride kalıp Vezir Hazretleri’ne dava dahi açılmaması için bir organizasyon yaptılar. Bu organizasyonun gereği ise, soruşturmayı yapanlara istedikleri belgeleri vermeyip, böylece bizlerin suçu kabullenmiş olduğumuz imajını vererek,  ikimizi içeride bırakmaktı. Biz bunu ne zaman anladık biliyor musunuz? Soruşturma devam ederken, Askerler sürekli evrak istiyorlar verilmiyor ve en sonunda Askerler durumu bize haber göndererek anlattılar.

Bunun üzerine ben, merhum Kayıkçıbaşı’nın eline kağıdı, kalemi tutuşturup ‘yaz’ dedim.  ‘Ne yazayım’ diye sorduğunda, Sefer Arlı’ya hitaben aynen şunu yaz dedim.  ‘Sefer Bey istenilen evrakları ver aksi halde sen de yakında bizim yanımızda olacaksın, haberin olsun’ diye yaz dedim. Merhum da aynen dediğimi yazdı ve yolladı. Ama yine evraklar verilmedi.  Bunun üzerine biz aynen şu ifadeyi verdik.  ‘İhalelerde bizim imzamız yok, yasa gereği ihalelerde kimin imzası var ise onlara sorun’ dedik ve bunun üzerine Sefer Arlı soluğu yanımızda aldı. Hal böyle olunca, tüm evraklar ister istemez Savcılığa teslim edildi ve ilk Mahkeme de biz çıkmış olduk.

Bu olayları ben, merhum Kayıkçıbaşı’yla konuşurken, biz ikimiz çıktıktan sonra Belediyeden ayrılma kararı almıştık ama ne olduysa biz çıkınca Kayıkçıbaşı’nın eşi Cihan Hanım ve Şeytan Kabzımal,  Kayıkçıbaşı’nı ikna edip benden ayırdılar ve o orada kaldı. Peki, kaldı da ne oldu, derseniz benden sonra sadece beş yıl orada kalabildi. Aynı Vezir Hazretleri, söz konusu  ‘koltuğu’ olunca, kendisi için Cezaevine giren bizleri anında sattığı gibi, Kayıkçıbaşı’nı da sokağa koydu. Merhum bu duruma o kadar üzüldü ki, geçtiğimiz Temmuz ayında kalp spazmı geçirdi ama kimseye söylemedi. İkinci krizi de Kabzımalın eşinin üzerine alınan arsayla ilgili geçirmişti. Kabzımalın eşini, yediemin olarak görüp, arsanın tapusunu onun üzerine yapmışlardı ama Kabzımal,  Piazza’da çalışırken tanıştığı Bayana gönlünü kaptırıp, onunla evlenmek için eşinden ayrılınca, Arsanın tapu konusu da sıkıntıya düşmüş oldu. Bu durum merhum  Kayıkçıbaşı’nı felaket üzdü ve ikinci kalp krizini geçirdi ve vücudu buna dayanamadı. Aradan bunca yıl ve bunca olay geçtikten sonra, Vezir Hazretleri’nin çıkıp bu konuyu gündeme getirmesi Timsahın gözyaşlarından başka bir şey değil, ama bilmeyenler bunu yiyebilirler. Ben hayatımda bu kadar vefasız, bu kadar ilkesiz, bu kadar menfaatine düşkün ve koltuk sevdalısı bir insan görmedim! Anında fikir değiştirip en yakınındakini satabilen insanlara ne denir ben bilemiyorum, siz biliyorsanız söyleyin de bilelim! Sözlerime son verirken bir hususa daha değinmek istiyorum. Bizim Vezir Hazretleri’nin yarı resmi ‘elahram gazatasının’ başyazarı bu konuyu ele alan bir yazı yazmış ama Vezir Harzretleri’nden korkusuna, sanki o operasyonda tek başına Kayıkçıbaşı tutuklanmış ve Samsunspor Kulübüne tüm yardımları o yapmış gibi yazmış. Şayet bu fakir Mecliste bu işin kavgasını vermeseydi, Kayıkçıbaşı o evrakları meclisten asla geçiremezdi. Zaten telefon konuşmalarında da bu durum açıkça ortada ama gerçekleri bilmelerine rağmen hakkı inkâr edenlerin durumunu Yüce Rabbim tarif etmiş, benim konuşmama gerek yok. Kalın sağlıcakla.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR