ANKARA'NIN HAVASI

Ülkeler başkentten idare edilmekte, kurumların genel merkezleri başkentte bulunmaktadır. Ticaret ve siyasetin kodları başkentte oluşturulmaktadır. Üst bürokratlar, üst siyasiler, üst belirleyiciler başkentte yaşamaktadır. Taşrada olanlar, genellikle genel merkezde olanlarla iyi ilişkiler kurmak, onlara ulaşmak için de bir takım yöntemler geliştirmektedirler. Ülkeyi idare eden otoritenin bakış açısına göre de ilişkilerde yöntem belirlenmektedir.

Seksenli yıllardan beri siyasilerle ve idarecilerle ilişkilerimiz olmuştur. Zaman zaman da merkezde bulunanlarıyla bir araya gelmiş, pozisyonun gerektirdiği saygı çerçevesinde söz konusu ilişkiler devam etmiştir. Genel merkezlerin ve kurumların bakış açısı ve ilişki biçiminin alt birimlere, taşraya yansıdığı her zaman görülmüştür.

Vesayet döneminin Ankara'sında bürokratlarla görüşmek, onlara dert anlatmak ve sorunlara çözüm bulmak çok zor olmuştur. Bürokrata ulaşmak, siyasilerin bürolarına gidebilmek ve girebilmek çok zordur. Ankara'nın yüzü o zamanlar çok soğuk olmuştur. O süreçler; bürokratın kendini devlet gibi gördüğü dönemler olarak tarihe geçmiştir. Doksanlı yılların başında, yirmi beşli yaşlarda, Ankara'da bir bakanlığın genel müdürünün odasından, 4 defa dışarıya çıkarıldığımı, kravatım olmadığı için bey efendinin bizi huzuruna kabul etmediğini bizzat yaşayarak görmüştüm.

Ankara; başkent olması nedeniyle ülkenin kalbi gibidir. Dertlere deva, hastalara şifa, krizlere çözüm orada aranmaktadır. Her ne kadar taşrada da alt idareciler olsa da vesayet döneminde çözümün adresi o dönemde her zaman Ankara olmuştur. Siyasi ve idari bir koltuğa oturanın, o koltuktan uzun süre kalkmadığı görülmüştür. O dönemlerde; kimin siyasi, kimin bürokrat olacağı nerdeyse herkes tarafından bilinmektedir.

Seksenli yıllardan, ikibinli yıllara kadar ülkede oluşan liberalleşme süreci; statik sistemin yumuşamasını sağlamıştır. Buna rağmen; vesayetçi anlayış büyük ölçüde ürettiği sistemini muhafaza etme konusunda direnmiş, bunu da büyük ölçüde başarmıştır. 28 şubat post modern darbesi; bunun en bariz göstergesi ve sonucudur. O dönemlerde devlet elitleri kendilerini devletin asli unsuru olarak ilân ederek, vesayet idaresini devam ettirmişlerdir.

İkibinli yılların başından beri ülkemizde yeni bir dönem başlamış; vesayetle, çetelerle, aidiyet gruplarıyla, menfaat odaklarıyla, güç merkezleriyle mücadele başlamış, adım adım yürütülen bu mücadele  2020 yıllarına varıldığında büyük ölçüde başarıya dönüşmüştür. Millet iradesiyle seçilen siyasi otorite belirleyici olmuş, vatandaş da siyasi otoritenin yanında yer almıştır. 15 Temmuz hain işgal girişiminde vesayetle milletin güç savaşında, vatandaşın zaferiyle millet hakimiyeti ilân edilmiştir.

Vesayet sisteminin bittiğini söylemek artık iddialı bir lâf değildir. Günümüzde büyük ölçüde tek otorite, millet iradesiyle oluşan siyasilerdir. Cumhurbaşkanlığı sistemiyle bu durum daha da belirginleşmiş, artık tek belirleyici millet iradesi sistemi olmuştur. Ankara'da ifade ettiğimiz bu başarının yansımalarını görmek artık zor değildir. Her kurumda ve kuruluşta vatandaş merkezli bir hizmete, bürokratın milletin hizmetinde olduğunu gösteren bir ilgiye şahit olmak rutin davranışlar hâline gelmiştir.

Birkaç günden beri bulunduğum başkent Ankara'da, sözünü ettiğim bu dönüşümlere bire-bir şahit olmaktan mutluluk duyduğumu, büyük bir vatandaş gururuyla ifade ediyorum. Ankara'daki bürokrat ve siyasilerin, geçmişteki veyaset algısının tersine millete/vatandaşa hizmetin peşinde oldukları gözden kaçmamaktadır. Tebessümleri, ilgi-alâkaları, ağırlama ve uğurlamaları tamamen hizmet ve memnuniyet odaklı olduğunu görmekteyiz.

Geçmişte; Ankara'da siyasi ve bürokrat olmak; elit olmak olarak sunulur ve algılanırken, şimdilerde hizmet ve hürmet sunmak olarak gerçekleşmektedir. Bu nedenle de; siyasi ve bürokrat olmak, kişisel menfaat aracı olarak değil, insana ve ülkeye hizmet olarak kabul edilmektedir. O kadar ki; bu algı ve anlayışın kurumların taşra teşkilatlarında henüz bu dönüşümün yaşamadığı söylenebilecektir. Bu konuda, taşranın genel merkezin usul ve uslübunu takip etmesi gerekecek, zira aksi tespitler, siyasetten ve bürokrasiden elenecektir.

Ankara'da ziyaretine gittiğim kurum ve kuruluşlarda gördüğüm bu anlayışın, ülkenin her köşesine yayılacağınından ve yaygınlaşacağından hiç şüphemiz yoktur.

Vesayet döneminde üstten aşağıya soğuk yüzler görülürken, geldiğimiz süreçte üstten aşağıya tebessüm eden yüzler görülmektedir. Taşra kurum ve kuruluş idarecilerinin de merkezdeki anlayışa uygun olarak hizmet ettiklerini biliyoruz. Alt memurların; millete hizmet etme anlayışla çalışmaları süreci tamamlayacaktır. Memurların da devletin şefkat gücünü ve tesessümlü yüzünü vatandaşa göstermeleriyle süreç tamamlanacaktır.

Vali, Büyük Şehir Bld Başkanı, Garnizon Komutanı, Rektörler, Emniyet Müdürleri, Kaymakamlar ve kurum idarecileri memurlardan daha kolay ulaşılacak yetkilileri hâline gelmiştir. İstisnalar ve istismarcılar olsa da, son yıllarda devletin işleyişinde büyük değişmeler olmuş, devlet milletine hizmetkâra dönüşmüştür. Yetkililer de milletin hizmetçisi olmaktan onur duyar hale gelmiştir.

Ankara'da mevsimsel hava soğuk olsa da, bürokratik ve hizmet havasının sıcak olduğunu gördük. Dönüşüme ayak uyduramayan siyasilerin varlığı ve itirazları nedeniyle de;  siyasi hava soğuk-sıcak karışımı yürümektedir. Sivil ve beklentisiz bir bakışla sahip olduğumuz Ankara kanaatimiz böyledir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR