AKIL TUTULMASI

Son günlerde ülkemde yaşanan Elazığ depremi, İstanbul'da düşen uçak ve şehit haberlerinin acısını yaşarken akıl tutulmasına mı uğradım diye kendime sorarken, onların akıl tutulmaları yanında benimki ancak üzüntüden doğan kafa karışıklığı olabilir.

Onlar dediğim birincisinden başlamalıyım; Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk sorun olarak gördüklerine ilginç saptamalarda bulunuyor. Diyor ki: "Üniversite öğrenci sayısı çoksa, o ülkede sorun vardır." Geçmişte buna benzer bir sözü bir  devlet yetkilisinden duymuştuk. "Ah.Şu okullar olmazsa ülke çok daha iyi yöneltilir" benzeri bu söz de aynı kapıya çıkıyor. Sayın Bakan hızını alamıyor "Sanayici bizden ara işgücü istiyor. Herkes üniversiteli olmak zorunda değil, Sen ağa ben ağa,bu inekleri kim sağa? durumu var yani."

Eğer sorun üniversite öğrencisi sayısı ise neden iki yüze yakın üniversite açılmıştır. Önemli olan üniversite sayısının çok olması değil, bu üniversitelerde yeterli eğitimin verilip verilmemesi, öğretim üyelerinin donanımlı olup olmamasıdır. Ülkemizde bilim, kollamacılığa, kayırmacılığa, oy avcılığna ve siyasi baskılara feda edilmişse, konu daha da vahim haldedir.

Sayın Bakan'ın bir başka sözünde anlaşıldığı gibi sanayici nitelikli ara eleman arıyormuş ,herkes üniversiteye giderse  bu işleri kim yapacakmış gibi mantık dışı bir anlayış. Bu anlayış yeni değil, on yıllardır böyle. Diyelim ki Sayın Bakan haklı,a ma şunu da bilmemiz gerekiyor. Türkiye'nin eğitim sistemini neye ve kime göre belirleniyor. Siyasi erkin görüşü doğrultusunda mı, yoksa sanayicinin isteğine göre mi? İçinde yaşadığımız sorun, gerçekten çağdaş eğitim sisteminde mi sadece, yoksa Türkiye'nin üretimden kopuk, tüketim  çılgınlığından mı, finanse ve inşaata dayalı büyüme modeli ile bağlantılı? 

Üstelik son iki yıldır sanayi üretimi toparlanma savaşında,savunma sanayii ve yan kolları hariç sektör sıkıntı içinde. Buna paralel 15 yaş üzeri nüfusta, mezun olunan okul türüne göre işsizlik oranları geçen yıla göre mesleki veya teknik liseler mezunları arasındaki işsizlik %15.6' ya  yükseldi. Sanayideki daralmanın etkisinden bağımsız mı sayacağız bu hızlı artış oranını? Anlaşılıyor ki sorun herkesin üniversiteye gitmesi ve buna bağlı olarak da sanayicinin mesleki ,teknik lise mezunu yetişmiş iş gücü bulmakta zorlanması değilmiş.

Kısaca çare üreten, bilime ve emeğe değer veren, eğitim yoluyla fikri ve vicdanı hür, eleştirel nesiller yaratan bir Türkiye olmak.

Gelelim ülkemin Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş'ın hadis külliyatına dayanan veciz konuşmasına..." Bizim Kur'an kurslarımız kötülüklerden insanları uzaklaştırmanın merkezleridir. Kur'an kurslarında bir tuğlası olana cennete bir ev verilecek." Sayın başkanın açıklaması dinin kaynağı olan Kur'ana ve temellerine aykırı, böyle görüşler hadis külliyatına dayanıyor. Bilindiği gibi hadis külliyatı da aslında Hz.Peygamber'e ait olmayan, çoğunlukla sonradan uydurulmuş sözlerden meydana gelmiştir. Açıklamasının inandırıcılık kazanması için hiç çekinmede peygambere izafe edilmiş yalan rivayetleri kullanıyor.

Sayın Erbaş'ın diğer bir sözü de "Kur'an kursları şeytandan uzak bölgelerdir." açıklamasıdır. En önce bu mevkide oturan birinin "İslamda ve Kur'anda şeytan dediğimiz şey insandaki kötücül duyguların sembolik bir ifadesidir. Şeytanı ontolojik  bir varlık olarak düşünmek Kur'ana aykırıdır.

İnsanın akıl melekeleri dumura uğramışsa, cennete kimin girip girmeyeceğini, şunları yaparsan cennetten ev sahibi olursun" gibi Allah'ın yerine kendini konumlayıp ahkâm kesmesi de normal karşılanmamalıdır.

Yazılacak daha çok şeyler varken son olarak Diyanet İşleri Başka'nın pek yakınında olan Kur'an kurslarını denetlemesini, oradaki tacize, tecavüze, çocuk istismarına engel olunacak radikal kararlar almasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfi Özkan Arşivi
SON YAZILAR